Son bölümümüzde dinlerin bakisini aciklamaya calisacagim.:)Bu inanç, Hindistan'da Hinduizm'den doğmuş ve buradan tüm Dünya'ya yayılmıştır. Bu inanç Hinduizm (Brahmanizm) ile birlikte, Budizm, Taoizm, Caynizm, Maniheizm gibi Asya'nın eski dinlerinde de görülür. Tenasüh'ün en eski yazılı kaynağı, Hinduizmin kutsal metinleri olan Upanişad'lardır.
Tenasüh İnancında manevi mükafat veya ceza, yapılan kötülük veya iyiliğin karşılığı olarak ruhun bir hayvan veya insan cesedine girerek alçalması veya yükselmesidir. Bedenler ruhların kalıpları gibidir, ruh kalıptan kalıba, bedenden bedene göç etmektedir. bu düşünceyi ortaya atanların iddiası şudur: "Ruhlar ezelde yaratılmış ve tekamül etmeleri için dünyaya bir bedene sokularak gönderilmiştir. Bu sebeple dünyaya geldiği zaman yaşadığı 60-70 senelik ömür ona tekamül için yetmez Öldükten sonra dünyaya tekrar tekrar gelip bedenlenmesi gerekir. İnsan ruhu, cesedini terkettikten sonra, karada, havada veya denizde yaşayan herhangi bir hayvanın bedenine girerek varlığını devam ettirip gitmektedir. Hatta bazı ilkel milletler, insan ruhunun, önce madenlere, sonra bitkilere, daha donra da insanlara geçerek devamlı devir şeklinde tekrar tekrar gelip bedenlendiğine inanırlar. Hindulara göre, tenasuh yalnızca insanlara has değildir. Tanrılar da ölür ve yeniden bir başka kalıpta doğabilirler. Şu an insan veya hayvan gördüğünüz ruh belki daha önce Tanrı olarak dünyaya gelmiş olabilir.
Bu inanışa göre,Bu düşüncede olan insanlar, dünyayı bir imtihan dünyası olarak değil de hep bir azar düyası ve bir tür hapishane olarak yorumlanmakta ve bir musibet olarak görmektedirler. Yine bu düşünceye göre bütün musibet, afet ve belalar ve nimetler, mutluluklar önceki hayatında yapmış olduğu iyi ya da kötü işlerin neticesidir. Önceki hayatının mükafat veya cezasının belli olması için, insanın tekrar, tekrar dünyaya gelerek mükafat veya ceza çekmesi gerekir.
Hatta uzantısı Türkiye'de bulunan bu insanlar, bir fare gördüklerinde başında oturup ağlarlar. Sorulunca şöyle derler: "Bu bir insan idi. Kim bilir hangi günahı işledide bu hale geldi." Fareyi veya başka bir hayvanı bir insan olarak görürler, insanın ruhunun fareye girdiğine inanırlar. Böyle bir düşünce ile farenin başında ağlarlar.
Mısır'da ilkel olarak görünen bu köhne görüş, Hind'de mistik bir şekil, Yunan:'da felsefi bir elbiseye sokulmuştur. Eski Yunan'da, M.Ö. 6.asırda ortaya çıkan Orfik Dininde görülür. Pythagoras ve Eflatun tarafından benimsenir ve geliştirilir. İran da ise bu batıl inanca bir ahlak ve din süsü verilmiştir. Bu görüş, Zerdüşt ve Mendikiler gibi dini guruplar tarafından da benimsenmişir. Kelt ve İskandinav dinleri, Yahudiliğn bazı batini mezheplerinde de görülmektedir.
İslam'dan sonra bu batıl felsefe, fikir dünyasından silinip gitmesine rağmen zaman zaman tesirini göstermiştir. İran'da eskilerden gelen bu batıl felsefe, Şiiliğin aşırı kolu olan "gulat-i şia" ya da girmiştir. Mutezile, Karmati, batıni, Nusayriye ve durziler de tenasuha inanırlar. Nusayriler, kendileri dışındakilerinin ruhlarının hayvan sesetlerine gireceklerini. Ali'ye inanan gerçek Nusayrilerin ise yıldız haline dönerek nurlar alemine döneceğine inanırlardı. Bazı sözde mutasavvıflar ölen bir insanın ruhunun, ölmeden evvelki davranışalrına ve yaşayışına bağlı olarak insan veya hayvan şeklinde tekrar dünyaya geldiklerini ve ceza çektiklerini iddia ederler, ahirete inanmazlar.
INCIL'den 12 : Ruhlar ve Reenkarnasyon
İnsanın, (ölümden sonra) kendi ruhu vasıtasıyla sahip olduğu diğer bir kişi ya da hayvanın bedeninde yaşamaya devam ettiği inancı, ölümün göründüğü gibi bir son olmadığı hakkında insanın kendi kendini kandırışındaki en eski yollardan biridir. İnsanın ruhunun, o öldüğünde Tanrı’ya geri dönen (Ecc. 12:7), onun içindeki nefes/yaşam gücünü ifade ettiğini gösterdik. Bu, kişinin ruhunun etrafta bir ‘hayalet’ olarak hareket etmediği ve de onlar aracılığı ile kişiliği devam edecek şekilde diğer bir kişi ya da hayvana sahip olmada serbest olmadığı anlamına gelir. Biz, her birimiz kendi işlediklerimiz için yargılanırız (2 Cor. 5:10). Eğer bizim faaliyetlerimiz ve özelliklerimiz, önceki bir kişinin karakterinin bir fonksiyonu ise, Tanrının işlediklerimize göre bizi yargılaması ve ödüllendirmesi kavramı (Rev. 22:12) anlamını yitirir.
Ölümde ruh Tanrı’ya geri döner; ve bütün bilinç kesintiye uğrar. Bu nedenle; ölülerle temas için harcanacak herhangi bir çaba, buna ilişkin çok miktardaki İncil öğretisinin ciddi bir şekilde yanlış anlaşıldığını gösterir (bkz. Is. 8: 19,20). İncilde, öldükten sonra kişilerin herhangi bir yoldan eski evlerine ya da kentlerine geri gelemeyecekleri hususu çok açıktır. Kişi öldükten sonra böylesine bir yere, bir ‘ruh’ ya da ‘hayalet’ olarak sık sık uğruyor olması gibi bir şey olamaz. Job 20: 7-9 bunu şundan daha açık ifade edemezdi: "(İnsan) sonsuza dek yok olacaktır, kendi pisliği gibi. Kendisini görmüş olanlar ‘O nerede?’ diyecekler. O bulunamayacak… Kendisini görmüş olan göz, bir daha onu görmeyecek; onun yeri de (evi/kenti) onu artık görmeyecek". Job 7: 9,10’ da benzerdir: "Ölüler diyarına inen kişi… bir daha evine geri dönmeyecek, onun yeri de artık kendisini tanımayacak". Bunun sıradan bir kabulü, ölü kişilerin hayaletlerinin kendi eski evlerine sık sık uğradıklarının görüldüğü iddialarının tümüne tamamen inanmamamıza yol açar. Bu gibi deneyimler, olsa olsa hayal gücünün becerileridir.
KURAN'DA REENKARNASYON YOKTUR, ÖLÜM VE DİRİLME BİR KEREDİRReenkarnasyon hiçbir ilahi kaynağa dayanmayan batıl bir inançtır. Ancak sadece Hint dinlerinde değil, dünyanın her yerinde reenkarnasyona inanan, daha doğrusu reenkarnasyonun doğru olmasını isteyen insanlar bulunmaktadır. Bunun nedeni, dine inanmayan, ahiretin varlığını inkar eden, ölümden sonra yok olmaktan veya sonsuza kadar cehennemde kalmaktan korkan insanların, reenkarnasyonu, bu korkularını yenmek için bir çıkar yol olarak görmeleridir. Çünkü reenkarnasyon inancının temelinde de ölümden korkmamak gerektiği ve insanın yeniden doğuşlarla arzularına ulaşabileceği yönünde gerçek dışı bir telkin yatmaktadır.
Oysa Kuran'da ölümün ve dirilişin bir kez olduğu bildirilmektedir. Her insan dünyada sadece tek bir hayat yaşar, bu hayatından sonra ölür ve ölümünden sonra tekrar diriltilerek, dünyada tüm yapıp ettiklerine göre sonsuza kadar cennette veya cehennemde kalmayı hak eder. Yani insanın bir dünya hayatı, bir de sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı vardır. İnsanların öldükten sonra dünya hayatına geri dönemeyecekleri Kuran'da çok açık olarak bildirilmektedir:
Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler. (Enbiya Suresi, 95)
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Mü'minun Suresi, 99-100)
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır
ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir...
(Al-i İmran Suresi, 185)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, insanların bir bölümü ölüm ile karşılaşınca, tekrar dirilme ümidi içinde olacaklardır. Ancak, kendilerine bunun kesinlikle mümkün olmadığı o an açıklanacaktır. Allah bir başka ayetinde insanların ölümü ve diriltilmesi ile ilgili şunları bildirir:
Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi o diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28)
Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi, insan başlangıçta ölüdür, yani yaratılışının temeli başlangıçta, toprak, su, çamur gibi cansız maddelerden oluşmaktadır. Daha sonra Allah bu cansız yığına "bir düzen içinde şekil verip" diriltir. Bu dirilişten belli bir süre sonra insan, yaşamı sona erince tekrar öldürülür ve toprağa geri döner, çürüyüp-ufalanıp toz haline gelir. Bu da insanın ikinci defa ölü haline geçişidir. Geriye ise son kez diriltilmesi kalmıştır. Bu da ahiretteki dirilmesidir. Her insan ahirette diriltilecek ve bir daha geri dönüşün mümkün olmadığını anlayarak, dünyada yaptığı herşeyin hesabını verecektir.
Diğer ayetlerde de insanın dünyaya geldikten sonra tek bir ölümden başka ölüm tadmayacağı şöyle bildirilir:
Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur. (Duhan Suresi, 56- 57)
Yukarıdaki ayetler, ölümün sadece bir kez olduğunun görülmesi açısından son derece açık ve kesindir. İnsanlar her ne kadar ölüm ve ahiret korkularını yenmek ve kendilerini teselli etmek için reenkarnasyon gibi batıl inançları kabul etmek isteseler de, gerçek olan, öldükten sonra bir daha dünyaya gelmeyecekleridir. Her insan sadece bir kez ölecektir ve bu ölümünden sonra, Allah'ın takdiri olarak sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı başlayacaktır. Allah her insanı dünyada yaptığı iyilik veya kötülüklere göre, cennetle ödüllendirecek veya cehennemle cezalandıracaktır. Allah, sonsuz adalet sahibi, sonsuz merhametli ve şefkatli olandır ve herkese yaptığının karşılığını eksiksiz olarak verendir.
Ölümden veya cehenneme gitme ihtimalinden korkarak, batıl inançlarda teselli aramak ise, hiç şüphesiz insana çok büyük bir yıkım getirir. Akıl ve vicdan sahibi bir insan, bu yönde bir korkusu varsa, cehennem azabından kurtulup cenneti umabilmek için samimi bir kalple Allah'a yönelmeli ve insanlar için tek hidayet rehberi olan Kuran'a uymalıdır.
Yeniden bedenlenmenin aklî ve ilmî hiçbir delili yoktur. Dünyada yaşayan 6 milyar insanın, daha önce gelip bir başka bedende yaşadıklarına dair bir bilgi ve şuurlar mevcut değildir. Bu kesin gerçekler karşısında bazı insanların hipnoz veya telkin altında, geçmişlerine aitmiş gibi bazı bilgiler vermelerinin başka açıklamalar olmalıdır; nitekim kolektif şuur, rüya benzeri görüntüler, cinlerle temas, hâfızanın oyunları gibi nazariyelerle bu tür açıklamalar yapılmaktadır. Dün akşam (13-7-2003) bir tv tartışmasında, branşı tıp veya parapsikoloji olmayan ama herşeyden dem vuran bir ilahiyatçı bir çeşit Reenkarnasyonu, hem de Kur'an'a dayanarak savunurken bunu bilimin de kabul ettiğini söylemiş, arkasından konuşan iki uzman ise bu iddiayı yanlışlamış, reenkarnasyonun bir çeşit hastalık olduğunu, kişilik karışmasının ortaya çıktığını ve her gün birçok reenkarne olmuş "hastayı" tedavi ettiklerini ifade etmişlerdir.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Uzman psikiyatrist Dr. İlhan Yargıç da bir makalesinde şunu söylemektedir. "Hipnoz altında hiçbir yönlendirme olmaksızın ya da uyanırken kendiliğinden ortaya çıkan kimlik değişiklikleri yani kişinin kendisini farklı birisi olarak tanıtması dissosiyatif bozukluk adı verilen psikiyatrik rahatsızlığın belirtisidir. Bu hastalığın en şiddetli biçimine çoğul kişilik (dissosiyatif kimlik bozukluğu) denilir ve hasta farklı zamanlarda farklı kimliklere bürünür, bu kimlikler birbirinden kısmen habersizdir."
Diğer üç Kutsal Kitapta aynen Kur’an gibi söylemektedir. Kur’an ve diğer üç kitap, insan öldükten sonra bu dünyaya tekrar dönüşün olmadığını, açık ve kesin olarak bildirmektedir.
Reenkarnasyon basit bir materyalizmdir. Dört kitaba ve Big bang olayına, Darvin’in tekamül nazariyesine de terstir. Çünkü Budistler, tekamül etmiş insanı hayvana dönüştürüyorlar; ki bu doğadaki tekamül ve diyalektiğe de tersdir.
“Vahyede, çağdaş bilime de ters düşmektedir”.
Tevrat, Zebur ve İncil'in görüşü de budur. Bu kitaplarda ilk ölümden başka ölüm kabul etmez.Yazimizi burada sonlandiriyoruz.Bundan sonrasi sizlerin yorum ve düsüncelerinize kalmaktadir.
Saygilarimla.