Cumartesi, Eylül 30, 2006

MUCIZELER..



LENFOSİTLER




Savunma sisteminin en temel hücreleri lenfositlerdir. Vücutta

dışarıdan gelen düşmanlara karşı verilen zorlu savaş, daha çok

lenfositlerin üstün çabaları sayesinde kazanılır. Lenfositlerin

savunma sistemindeki rolleri

bir hayli ilginçtir. Örneğin günde birkaç defa tüm vücut hücrelerini

kontrol ederek, hasta hücre olup olmadığına bakan lenfositler,

hasta ya da yaşlanmış

hücreye rastlarlarsa, bunları yok ederler. Vücudumuzda

yaklaşık 100 trilyon hücre bulunur ve lenfositler, bunun

yalnızca %1'ini oluştururlar.

Şimdi gözünüzün önünde bir ülke canlandırın ve bu ülkenin

nüfusu oldukça kalabalık olsun; 100 trilyon kadar. Sağlık

görevlilerinin yani lenfositlerin

sayısı da doğal olarak 1 trilyondur. Dünya nüfusunun ortalama

7 milyar olduğunu düşünürsek, hayali ülkenizde yaşayan

insanların sayısı, dünya nüfusunun yaklaşık

14 milyon 285 bin katı olacaktır. Bu kadar büyük bir nüfusun

sağlık kontrolü teker teker, hem de aynı gün içinde birkaç defa

yapılabilir mi?Kuşkusuz ki bu sorunun cevabı "hayır"dır.

Ancak bu muazzam işlem vücudunuzda her gün yapılmaktadır.

Lenfositler, tüm vücudunuzu günde

birkaç kez dolaşıp sağlık taramasından geçirirler.


H.A.E.Saygilarla.

Cuma, Eylül 29, 2006

ICIMIZDEKI GIZEM...


 


    Anestezi Uzmanı Gibi Çalışan Beyin Hücreleri

    

    Kemikler, yoğun basınçla karşılaştıklarında, vücuttaki

diğer kemiklere ve organlara zarar gelmemesi için ince

kısımlarından kırılacak şekilde bir yapıya sahiptirler.

Yoğun bir basınç ile karşı karşıya kalıp kırılan bir kemik

içinse vücudun bir dizi önlem paketi vardır. Bu

önlemlerden biri de kırılma esnasında,

acıyı azaltma görevini yapan endorfin salgısıdır.

Kırılma esnasında hırpalanan acı sinirleri, omurilik

aracılığı ilebeyne çok fazla sinyal yollar.     

    Beyin hücreleri ise, ilk 10-15 dakika boyunca acı

sinyallerini neredeyse sıfıra indiren morfin benzeri bir

doğal anestezi maddesi olan endorfini salgılamaya başlar.

Bu sayede yaralanan kişi, tehlike

yerinden uzaklaşabilecek veya önlem alabilecek gücü

kendinde bulabilir.

* Şuursuz, bilgisiz, eli, gözü veya beyni olmayan hücreler,

morfin etkisi olan endorfinin formülünü nereden

öğrenmişlerdir?

* Endorfini ne zaman salgılamaları gerektiğini nasıl bilirler?

* Diğer zamanlarda salgılanmaması gerektiğine nasıl karar

verirler? Son derece detaylı bir plan üzerine inşa edilmiş

insan vücudunda bu şekilde daha pek çok mükemmel

işlemler gerçekleşmektedir.

 

H.A.E.Saygilarla. 

 

Perşembe, Eylül 28, 2006

DOSTLUK


 


Kendine bir ev yaptiriyordu Sokrat,herkez bir


fikir atiyordu ortaya.Kimisi,"Dogrusu ya onun


gibi bir insana layik bulmuyordu evin icini "


kimisi de begenmiyordu cephenin bicimini,


bir noktada birlesiyordu hepsi fakat : odalar cok


ufakti, dostlar bu evde rahatca adim bile


atamayacakti.


- Bahtiyar olurdum, dedi onlara büyük Sokrat,


bu evi böylesine dolduracak kadar sahici


dostum olsaydi eger.


Sokratin hakki var elbette ki bu bahiste cok


büyüktü odalar.Herkez dostluk iddia eder,


bunun lafi bol bol edilir, fakat o binde bir


bulunur, bin de bir.


H.A.E. Saygilarla.

HUKUK / ADALET


Hukuk / Adalet'in simgesi : Sag elinde Terazi ; Sol elinde Kilic ;Ayaklarinin dibinde bir kitap;
Gözleri bir bezle kapali ; Bu isaretleri aciklamak istermisiniz ?...
Aciklamadan önce lütfen burayi tiklayin.
Saygilarla.

Çarşamba, Eylül 27, 2006

HURMA


 



KOCA BİR ORDUYU DOYURAN İKİ AVUÇ HURMA


Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa'd'ın kızı ve Nûman bin Beşir'in kız


kardeşi (r. anhüm) anlatıyor:

'Annem Amre bint-i Revâha (r.a.), beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra,

' Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha'nın gıdâlarını kendilerine ver, dedi.

Giderken, Resûlüllah (s.a.v.)'a rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum.


O bana,

' Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? diye sordu.

' Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam


Beşir bin Sa'd ile dayım Abdullah bin Revâha'ya gönderdi.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem,

' Getir onu, buyurdu.

Ben de onu, Resûlüllah'ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra,


bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra,


örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere;

'' Gıdâya, kumanyaya geliniz!' diyerek hendek halkına sesleniniz, buyurdu.

Hendek halkı toplanıp ondan yemeğe koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış,


örtünün etrafından dökülüp taşmıştı.


H.A.E. Saygilarla.

Salı, Eylül 26, 2006

RÜYA



Dünya hayatının en çetin imtihanlarından biri de, gerçeğe 

yaklaşmakta çekilen zorluklardır. Çünkü beyinlerimiz maddi

olaylarla yıkanmış,gözler görmediğine inanmaz olmuş, bu

yüzden de dualarımız bile samimiyetini kaybetmiştir.

Aslında her insan, başta rüya gerçeği olmak üzere bir çok

kere madde ötesindeki esintileri farkeder. Veya birçok kere

madde ötesinden yansıyan mânâ gücünün varlığına şahit olur.

Fakat kuvvetli bir imana sahip olmayan insan, madde ötesi

gerçekleri nefsin ve şeytanın tesiri ile ya

görmezlikten gelir, ya da "tesadüf" der geçer. 
Ben, kırk yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız

olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte

belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında

yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum. Kanser

hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım

hastam vardı.Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve

tedavi için yurtdışına gitmek istemesine rağmen, bazı

formaliteler sebebiyle o imkânı bulamamıştı.

Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım.

Ve kısa bir süre sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm.

Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi

ilk beş yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.

Bir işkadını olan Serap, dört yıl kadar sonra bir ihale için

İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz

için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet

bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi

üzerine altı saat karda mahsur kalmış. Dönüşünden kısa

bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap,

bacak kemiklerindeki metasaz nedeniyle yürüyemez hale

gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de

devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her

kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak

zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle

konuşarak: 
- “Doktor bey” dedi. “Ben size...dargınım.” 
- “Niçin” diye sordum. 
- "Siz... dindar... bir... insanmışsınız... niçin... bana...

da, Allah'ı... ölümü... ahireti...

anlatmıyorsunuz?" 
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için, bu teklifi

karşısında oldukça şaşırdım.Onu üzmemeye çalışarak: 

- "Doktorlara ulaşmak kolaydır”dedim. “Parayı bastırdın mı

istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden

istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "ben o

isteği duyuyorum" mânâsında başını salladı. Artık ümitsiz bir

tıbbî tedavinin yanısıra, ebedî hayatın ve saadetin reçetesi

olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan

Serap için bu dersler "hızlandırılmış öğretime" dönüşmüştü. 
Anlattığım iman hakîkatlarini bütün ruhuyla meczediyor ve

arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kadar kala: 
- "Doktor bey” dedi. “Ben...ölürken... ne...söylemeliyim?" 
- "Senin durumun çok özel" dedim. 
Kelime-i şehâdet sana uzun gelir. O anı farkedince Muhammed

(s.a.v) sana yeter." 
O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. 
Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu

uyutmayaçalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet

ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek : 
- "Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. 
- "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor." 
Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum.

Aldığım cevabı hâlâ unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. 
- "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste

"Muhammed" diyemezsem?" 
İşte Serap, böyle bir hanımdı. 
Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer birkaç gün daha

ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin

yaptırılmamasını rica etti. Ben hiç âdetim olmadığı hâlde cuma

gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın

âcizliği hürmetine olacak ki, salı gününe kadar yaşayacağına dair

işaret sezdim. Ertesi gün ona: -"Hiç korkma!" dedim.

"İğneyi vurdurabilirsin." Ve Serap, bir veda niteliği taşıyan bu

görüşmemizde, son sorusunu sordu: 
- "Doktor bey...Azrail...bana ...nasıl...görü..necek?" 
- "Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? 
- “Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir." 
- Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen evine gittim. 
Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam mânâsıyla perişandı.

Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası

ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek: 
- "Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir

mucize yaşandı!" dedi ve devam etti: 
- Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve

"yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest

aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. 
Ve kelime-i şehâdet getirerek vefat etmeden biraz önce de: 
- "Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail,

O'nun söylediğinden de güzelmiş !!!”

Pazartesi, Eylül 25, 2006

KARDELEN


MySpace LayoutsMySpace LayoutsSeneler birbirini kovalamis o ruhumdaki beyazlik simdi saclarimi kaplamisti.Koca sehir gec de olsa sana geri döndüm dedi.Seni anlatmisti hikayelerinde,siirlerinde, geceleri rüyalarinda.O bir ask idi yasanmasi gereken,


zamanin hic kiymeti yoktu.Beden eskirdi, ama ruh istendigi an öylesine kalirdi.


O ruhunda o zamani durdurmustu.


Bogazin lacivert sularina bakti.Rengini düslerdi,üzerinde dolasan martilari.Kus olup


bu lacivertin üstünden yükselmek yükselmek mavinin icinde kaybolmak isterdi.


Sahilin öteki yaninda onu bekliyen biri vardi.O da seneleri ruhunda durultmus.


Bekliyordu.Her ikiside bogazin sularina biraktilar ruhlarini.Ortada bulusduklari an


o noktadan iki beyaz kus semaya savruldu.Istanbul semalarinda tek ses duyuluyordu.Iki sevgilinin kanat sesleri.


Omuz basinda siki siki tutan bir el , melek gibi uyudun diyordu yanibasinda


ki.Yasli adam.Hep bedeninin yaninda olmustu.Elinden tuttu yavas adimlarla


yeni evlerinin yolunu tuttular.


H.A.E. Saygilarla.


 


 






Pazar, Eylül 24, 2006

BIR KERE


MySpace Layouts


 


Yazdan kalma bir gündü.Bu günden faydalanmak icin bizim yakinimizdaki parka dogru yürümeye basladim.Yazin,sonbahara dönüsmesi bir baska oluyordu; Dogada


cigerlerime cektigim temiz hava, agaclarin arasindan süzülen günes isiklari icimi isitmisti.Her zaman oturdugum banka ilistim.Önümde kocaman suni bir gölet vardi. Orada yolculuga hazirlanan kuslar son hazirliklarini yaparcasina kafalarina suya sokuyorlar bir kac metre havalandiktan sonra kendilerini suya birakiyorlardi.Günün erken saatleri oldugu icin Parkta sabah kosusuna cikmis bir kac insandan baska kimse yoktu.Gözlerimi kapiyarak.Dogadaki sesleri dinlemeye basladim.Hic denediniz mi, belki kulaginiza binlerce defa gelen bu sesleri tek tek ayirmaya basladiginiz zaman, bir baska seyler ifade ediyor.Arkamdaki koca Ceviz agacinin yapraklari arasindan gecen rüzgar, tanidik melodiyi andiriyordu sanki.


Bir ara omuzuma biri dokunuyor hissine kapildim.Dönüp baktigimda kimsecikler yoktu.Insan biraz romantik ortamda kalinca diye düsündüm.Sonra kulaklarimda daha dogrusu icimde bir ses duydum.Sakin gözlerini acma ben arkandaki Ceviz agaci, ne zamandir gelip; burada bizlerin dünyasina dalip gidiyorsun.Bu sefer karar verdim, seninle biraz lafliyalim diye.Biraz irkilmeme  ragmen gözlerimi acmaya cesaret edemedim.Belki de bu güzel büyünün bozulmasindan korktugum icindir.Ben diye devam etti o eski ceviz.Ne kadar zaman gecti bilmiyorum.Daha burasi Park haline gelmemisti.Bir kusun agzindan düserek senin oturdugun yerin hemen ardina kök saldim.Simdiye kadar kimse bana dokunmadi.Sonra burayi Park haline getirdiler, bir ara bayagi korkmustum.O kocaman makinalari görünce.Elinde kagitlarla dolasan  adam bir ara beni isaret etmisti.O günü hic unutamam simdi isim bitti demistim.Yanilmisim tam aksine senin oturdugun Banki koydular.Hadi canim deme Bank bir kac defa degisti.Gecen seneler icinde. Bakma ben cok sevilirim burada, hem Gölgemle tabii o lezzetli meyvelerimi de bir kenara atmamak lazim.En cok ne zaman korkarim bilirmisin ? Cocuklar dallarima cikartiklarin da,iste o zaman düsüp bir yerlerini kiracaklar diye.Ne de olsa insanlari severim.Hic kötülüklerini görmedim simdiye dek.Sahi sana bunlari niye anlatiyorum.Bak bunu bende cözemedim.Belki de Sonbaharin havasinami girdim.Ben buradaki Bank da yasanilanlarin hepsine sahit oldum.Anlatmaya kalksam.Bazen elinizde tasidiginiz sey adini unuttum, ona gecerim.Anlamissindir herhalde.Su en sagda bir kus yuvasi var.Sonra dikkatle bakarsan görürsün o yuvada senelerce önce agzinda beni buraya getiren kusun ailesi yasar.Onlari dallarimin arasinda saklar korurum.Ne de olsa onlarin büyük büyük dedeleri sayesinde buralara gelmistim.Sen hic Ceviz agacini tanirmisin? meyvemizin haricinde.Bak sizlerle müsterek bir hobimiz de var.Fotoraf sanati.Tabii sizler gibi hizli degiliz.Biz ömrümüzde bir kere cekeriz o Fotorafi...Icimize isleriz.Ve bir gün gelir bu fani dünya dan ayrilirken sizlere sergileriz o resmi, bir masanin üzerinde, belki de bir gardrobun kapisinda.O resme iyice bakarsan eger ,o agacin nerede, kimin  anisini yansittigini görürsün.


Sonra icimdeki ses gene doganin seslerine, birde yapraklarin arasindaki esen rüzgarin hisirtisina birakti.Ben günesin isiklarini tepeme alirken; o Ceviz agaci yeni dostlar pesindeydi.Her zaman o banka otururum.Benimle bir daha hic konusmadi.Kimbilir belki o da bir kereye mahsusdu.Eger sizde bir ceviz agaci görür de altina oturursaniz.Gözlerinizi kapayip onun anlattiklarini bir kere olsun dinleyin.


H.A.E. Saygilarla.

Cumartesi, Eylül 23, 2006

AFERDERSINIZ BEYIM (Devami)


 


MySpace Layouts


Aradan üc gün gecmis bos durmamis.Biraz kisin sefiyle bogusmus.Onun topu attigi Md.Muavini sonunda Daire Müdürü ile didiserek.Dosyanin isleme sokulmasi onayini aldim.Müdürün odasindan cikarken arkamdan bu memura nasil onay vermisim diye tepindigini kapinin ardindan hissediyordum.Dünya umrumdami Dairenin önündeki Zarf saticisi bile bizden iki misli para kazaniyor.Amcanin gelecegi gün danismaya tembih ettim.Neyse efendim.Amca biraz rötarla tesrif etti.


Nerde kaldigini sorunca is bulmak kolaymi eldeki ile idare ettik.Elde kalmiyinca evden buraya yürüdük.Sabahin köründe yola cikmis amca'cik.Valla biz nankörüz aldigimiz maastan sikayet etmekle diye düsündüm.Amca dedim.Seni Almanya'ya göndersek orada calisirmisin ? Hem cok para kazanir.Ilerde döndügün zaman rahat da edersin.Söyle yüzüme bakti " benimle dalgami geciyorsun der gibisine" beyim dedigin yerin nere oldugunu bilmem.Ama bu gün bana bir is göstermezsen coluk cocuk ac.Amca sen benim sorduguma cevap ver gitmek istermisin ? Beyim ekmek parami cikaracak namuslu bir is olsunda ben her yere giderim.Bu is tamamdi da amca bu günü nasil atlatacakti.Sen burada biraz bekle diyerek.Cebimde ayakkabi almak icin ayirdigim paranin yarisini zarfa koyarak.Ordan buldugum bir kagida burayi imzala dedim.Amca üzeri ne yazdigi bilmedigi kagidin altina imzasini basti.


Kagit haftalik yemek listesi idi kantinin gönderdigi.Zarfi eline tutusdurdum.Buyur amca dedim.Bu nedir dedi bu senin iki günlük harcirahin.O neki Devlet Baba islerini yapana kadar sana verdigi para.Aman idareli harca bu Devlet parasi demeyi de unutmadim.Amca istedigim evraklari getirmesi icin yola ciktiktan sonra bende kollarimi sivadim onun oda oda dolasmasi gereken islemleri.Ben ele aldim.Tabii bu arada da.Sayin Müdür beyin kapisini calmayi unutmadim.Kaslari catik Karadeniz siveli Müdürüm gene ne istiyorsun bas belam diye karsiladi.Bende Elimdeki bos kagida yaptigim yardim listesini önüne koydum.Durumu bir cirpida anlattim kendisine eh nede olsa biz Devlet biraz suclu degilmiymidik bu iste.Homurdanarak cebinde parayi cikarip önüme koydu bende listenin basina ismini gecirerek miktari yazmadan birde imazaniz dedim.O islemde bitmisti ben hala dikiliyordum karsisinda.Daha ne istiyorsun diye bagirdi ben kafayi biraz salliyarak masada duran parayi gösterdim.Yok ulan hepsi bu sen beni Banka mi sandin yarin sabah ugra üstünü de vereyim.Kapiyi arkamda kapadigim zaman icimden hala siritiyordum.Müdür olsan ne yazar sende benim gibisin züürt diyordum.Ne kirli cikiymis bizim Daire 3 aylik maas cikti bir cirpida.Neyse efendim.Biz amcimizin isini yaptik artik Almanya yolcusu idi.Son günü topladigim parayi da imza karsiligi


eline tutusdurduk.Bu da senin orada calisarak para gönderecegin zamana kadar ailene birakacagin para bizim Devlet baba böyledir.Oraya gittigin zaman onun yüzünü kara cikarma diyerek.Amcamizi Almanya yolcusu yaptik.


Durun hikayemiz bitmedi.Amca Almanya ya gittide bana ne oldu.Ben maclarin önünde köfte ekmek satiyor evimin nafakasini öyle cikariyorum.Memuriyete ne oldu biliyormusunuz.Amca ertesi gün yolculuga cikmadan, elinde bir kutu lokumla geldi.Kapidan iceri girip lokum kutusunu acarken valla devletin parasi ile almadim.Diyerek dagitmaya basladi.Herkeze lokumu vermis ama benim yanima hic gelmeden odadan cikti.Bütün arkadaslar buz kesmisti odada.Olan hadiseye .


Iceri bizim Rasim efendi girdi beyim bir dakika gelirmisin diye.Kapinin önüne ciktigim zaman bizim amca vardi.Gözlerimin icine öylesine derin derin baktiki sanki icimde hissettim amcayi.Elini uzatti bende ona uzattim.Elimi hizla cekerek öpüp alnina götürdü.Sonrada tek kelime söylemeden uzaklasip.Gitti.Donmus gibiydim.Rasimin suratina bakinca o zaman anladim.Her seyi ona anlatmis meger.


Gözleriminde yaslar durmuyordu.Tuvalette dakikalarca agladim.Masama döndügüm zaman bos kagida istifami yazip.Bir daha dönmemek üzere Memuriyete veda ettim biraz kisa oldu bu görev ama olsun.Unutmayin macin önünde kravatli gümüs bir tepside köfte servisi yapan saticiyi görürseniz iste o benim.Allah bin bereket versin iyi kazaniyorum.


H.A.E. Saygilarla.

1 AYLIK TATIL

Erdil'in Günlügü ve Bahcesi Ramazan Boyunca Tatile girmis olacak.

Önümüzdeki bir Ay müddetince Dostlarimizin yazacaklari birbirinden Güzel
Yazilarini Müsterek Blogumuzdan Takip edebilirsiniz.

11 AYIN SULTANI.

Saygilarla.

Cuma, Eylül 22, 2006

AFEDERSINIZ BEYIM...


MySpace Layouts


 


Afedersiniz beyim herhalde sizinle ilgili; bu bey amcanin isi.Rasim bizim bölümün odacisi idi.Bakmayin her is elinden gelir.Emekliligine 5 sene kalmis.Dairede danisma memuru dogum izine ciktigi zaman onun isini bile yapmisti.


Buyur bey amca diye sordum elinde ki davet mektubunu gösterdi.Mektubu elime aldigim zaman kendi elimle isaretledigim.Kirmizi carpiyi gördüm.Bakalim bu isi nasil dogrultabilecektim.Bey amcamizi karsimiza oturtup sormaya basladim.Yurt disinda senin bir tanidigin, kardesin veya esin filan calisiyormu.Yok beyim dedi o    senin dediginde ne ki? Durun size bu davet mektubun öncesini anlatayim.Yoksa hic birsey anlasilmiyacak.Ben Is isci bulma kurumun da yurtdisi servisinde calisan bir Devlet memuruyum.ise basliyali asaletim geldikten sonra 6 aylik bir memur.O zamanlar Personel Kanunu da cikmamisti Tahsil den cok senelere göre maas bordrosun da.Adi gecer bir para alabilirdin.O zamanlar baslangic 300 asaletin geldikten sonra 350 lira eline net gecerdi.Tabii bu degil bizim konumuz.Bir ögle vakti bir genc yanima geldi.Afedersiniz beni kisim sefi gönderdi.Bu evrak sizin bölümle ilgili imis.Evraga baktigim zaman Hollanda dan bir Firma bir vatandasimizi isci olarak davet ediyordu.Okuyabildigim kadari bu kadar niye diye soracak olursaniz evragin üzerinde yazidan cok yemek lekeleri.Akliniza gelebilecek kadar pislik.Kendisine nereden buldugunu sordugum zaman, ise bu gün baslamis kendisine verilen masayi temizlerken ondan evvelki memur arkadas cekmecisine sermis bu evragi icerikligine bakmadan.Tesekkür ederek evragi alip yeni bir dosya acarak altina kaseyi basip isleme aldim.Artik cöp kutusuna atilma imkani kalmamisti.Evragin üzerindeki Tarih 1 seneyi gecmisti. Davet eden Firma coktan yerine adam almisti bile.Ya o daveti bekliyen vatandas.Iste karsimda oturan bey amca o vatandasdi.Belli ki amca bey Hollanda kelimesini bile hayatiunda ilk defa duyuyordu.Bak amca bey dedim seni Hollanda da bir Firma davet etmis.Sen kimseyi tanimadigini idda ediyorsun.Biraz suratini burusturdu belki de Hainz olurmu acaba tanidigim tek yabanci o. Evragin altinda ki isim amcanin söyledigi isimle bagdasiyordu.Anlatmaya devam etti.Bu adam bahcesine kuyu kazdiracakmis carsida beni söylemisler, beyim benim üzerime yoktur hani.Gittim baktim 150 liraya pazarlik yaptik.3 günde isi bitirdim.O da bana 150 lira verdi ama bizim paraya benzemiyordu.Ama Hainz efendi degince cikartti bir 50 lik daha verdi.Ben bunu ne yapayim diyince Banka ya götür Türk parasina cevirsinler.Anlamamistim ama sagol dedim. Bankanin yolunu tuttum.Abaov Banka bana  neredeyse 1000 liraya yakin para verdi.Vah Heinz efendi dedim.Hesabi sasirmis adamcagiz.Birde kalbimden beni kandircik yapti sanmistim.Dogru Heinz efendinin evini tuttum.Beyim sen beni yanlis anlamissin ben sana Türkce para 150 demistim.Buyur bu senin paranin üstü.Tövbe valla beyim kursagimdan daha haram gecmedi hele yabanin parasimi gecicek.Adam bana öylece bakti benim yanimda calisirmisin diye sordu.Bende neye olmasin beyim dedim.Adresimi almisti.Baska da kimseyi tanimam beyim.Eger yövmiye bir is varsa her seyi yaparim diyordu.Karsimdaki amca.Ne yapacagimi sasirmistim.O zaman dedim sen 3 gün sonra ögle vakti bana gel.Eline de benim kartimi verdim.Ögle tatilinde daire kapali oluyordu karti eger gösterirse iceri alacaklarini söyledim.Amca tesekkür ederek yanimdan ayrilirken.Ben kara kara düsünmeye baslamistim.Bu haksizligi nasil düzeltecektim.


Ne dersiniz devamini yarina biraksak.Biliyorum sizinde yapacaginiz bir sürü is var.


Saygilarla.

SKANDAL....

Skandallar hep bizde olacak degilya.Bu sefer AB ülkelerin basinda.2006 Senesinin en büyük skandali su ana kadar 1500 Ton bozulmus et bulundu.160 Tonu gecen hafta.Cesitleri Hindi,Dana eti,Domuz yavrusu,Pastirmasi,tavsan eti,Corbalik etler ve Hazir yemek sanayisi icin ve Hamburger ler icin hazirlanmis etler.Bu arada .Depo sahiplerinden bir tanesi kendisi asarak intihar etti.Savcilar AB komisyonlari bu isin pesinde.Bir ara Döner'e camur atmaya kalktilarsa da muvaffak olamadilar.Fabrikalarimiz etlerin nerelerden geldigini hemen acikladilar.Basbakan da elinde Dönerle tv.de ve Gazetelere poz verdi.Simdi soracaksiniz bizim derdimiz bize yetiyor.
Birde onlarin skandalinimi düsünelim.Yok canim düsünmiyelim de.Bu bozuk etlerin satildigi daha dogrusu simdiye kadar tesbit edilen ülkelerin isimleri.Danimarka,Fransa,Hollanda,Ispanya,Cekoslavakya.Su ana kadar bizim ülkenin ismi yok.Neden yazdin öyleyse bu yaziyi sormaya hakkiniz var.Eger böyle durum bizde olsa idi adamlar bize ömür boyu yasak getirirler.Carsaf carsaf resimlerle truzimimizi baltalarlar di.Yasaklar üzerine yasaklar gelirdi.Bizler ne kibariz iki ufak yazi ile gecistirdik.Yoksa böyle seylere alisik oldugumuzdanmidir.Kimbilir.

Seni bugün gene andik.Seneler önce yazdigin.Hikayelerine hep sagdik kaldik.Topragin bol olsun Aziz Nesin amca.
Saygilarla.

Perşembe, Eylül 21, 2006

MELEKLERDE DANS EDER..


MySpace Layouts


Hic melekleri dans ederken gördünüzmü ? Bazen aramizda olurlar bizlerin ic dünyasinda dans eder dururlar.Belki göremeyiz onlari.Icimizde duyariz...


Böyle bir gündü benim icin, koca sehir degismis.Beni icine almis yutuyordu sanki. Caddeler oto sürrat yolarina degismis.Arabalar birbirine inat o kadar dogurgan olmuslarki birakin yollari kaldirimlari bile istila etmisler.Öylesine yaz günü ayagimda ki mokesenlere güvenerek yol yokus demeden bildigim istikamette yürümeye basladim.Genclik günlerimde ki cirit attigim yollar simdi biraz uzamis gibi gelmeye basladi.Gözüme kestirdigim boyalari gitmis hala hizmet veririm dercesine, bir banka ilistim.Dedim ya senelerimi biraz gerilerde birakmistim.Biraz sicagin az bi eksoz kokusu bile beni bu bankdan kaldirmiya gücü yetmezdi.Önümden gecen ufak simitci cocuktan bir simit alarak gelen gecen insanlarin seyrine koyuldum.


Ne kadar telasli idi insanlarim.Zamaninda bizde onlar gibi kosustukda; hedefimize varabilmismiydik.Birini durdurup bos ver arkadas kosma desem bana ne derdi acaba.Havanin sicagi belki verecegi cevabin karsiligi olurdu sanirim.


Bir ara karsi kavsagin kösesinde, karsiya gecmeye calisan, bir yasli hanim dikkatimi cekti.Elini yanindan gecenlere bir kac saniye uzatiyor sonra geri cekiyordu.Kafasi önünde onu sanki kimse fark edemiyordu.Yazik yasli teyzeye bir Allahin kulu uzattigi eli tutup bu araba katarlarinin arasindan karsiya gecirmeye yanasmiyordu.


Dayanamadim kalktim karsiya o yasli teyzenin yanina vardim.O elini uzatmadan ben tuttum.Gel teyzecim pesim sira ben seni karsiya gecireyim.Hafifce basini kaldirdi.Gözleri yas dolu idi.Elimi siki siki tuttu.Yapamadim ogul yapamadim dedi.


Sonra tekrar basi öne düstü.O anda icimdeki Meleklerin dansi basladi.O dansin aski ile o teyzenin karsiya degilde evde bir lokma ekmek bekliyen.Torunlari icin yapamadigi ise cikmis.Iyildim o tuttugum eli öptüm.Icimdeki dansin bir bedeli olmaliydi simdi o bedelin ödeme zamaniydi.Ben ve Yasli teyze beraber yürümeye basladik.Evde bekliyen torunlara dogru yol aldik. Ufak torba teyzemin büyük torbalar da benim elimdeydi.Yollarin ne kadar kisaldigini gördüm.Cünki o yollarda Melek ler dans ediyordu.


H.A.E. Saygilarla. 

VARILLER...

Myspace layouts




Hafriyatçı: Zehirli variller Unifar’ın

TUZLA Orhanlı Beldesi’ne zehirli varil gömdürdükleri iddiasıyla 5 yıla kadar hapis istemiyle haklarında dava açılan Unifar Kimya AŞ’nin yetkilileri ile varilleri gömen 7 kişi hákim karşısına çıktı. Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, 3 yıl önce Unifar şirketi ile aynı grup çatısı altında bulunan Mustafa Nevzat İlaç Sanayii’nden çağrılarak bir futbol sahasının düzeltilmesi işinin teklif edildiğini söyleyen hafriyatçı sanık Ali Ayvenli, "İlaç atıklarının bulunduğunu söyledikleri varilleri Orhanlı Tepesi’nde gösterdikleri yere bıraktık. Toprakla kapatmamızı, yağmur yağdığında malzemenin eriyeceğini söylediler" dedi. Unifar şirketinin Genel Müdürü Mehmet Ferhat İlhan ise suçlamaları reddetti.
Kaynak Hürriyet internet sayfasi.
Hani arabalarin yaglarini degistirirler.1 litresini sokak mazgalina döktügünüz zaman ne olur bilirmisiniz ? 50 bin litre icme suyunuz bir daha temizlenmemesine size kanjeronen olarak geri döner.Bu suyun tekrar bu maddde den arinmasi en az 5 yili alir.Peki bu varillerin icme suyuna karismasi demek...
Tekrar temiz bir suya kavusabilmemiz.Benim Torunun cocuklarina nasip olur.
Vah vah gencecik yasta; bu ne illet bir hastalik vallahi genc ihtiyar demiyor.
Eh kardesim hayat sartlari, bizleri bu stres bu hastaligin pencesine itiyor.
Daha halk arasinda konusulanlari yaziyimmi.Bos verin ya.Yazsam ne olur ki?
Burada sikar biraz araban dan yere 1 damla yag damlasin.Adamin cigerini söker poliside kanunu da.Arabani satsan ki...ni kurtaramazsin onlarin cani can bizim ki ise
Pat....can.Ister adam 5 sene yatsin isterse müebbet hapse mahkum olsun banane o
kirlenen toprak 20 metre derinlige kadarmi zehirlenmis kac bin metre küp topragin temizlenmesi mi lazinmis.Kac milyona mi patlarmis bana o lazim.Adam yatsa ne olur yatmasa ne olur.Varil kime ait ise sorumlusu odur.Atiginin akibetini bilmek zorundadir.Ha ondan hemen önlem almasini beklemek de sacma olur Devlet el atar gerekeni yapar.Sonrada der ki arkadas masrafin bu ver vermiyormusun satar fabrikasini alr parasini.Yoksa Adalet mekanizmasini bekliyecek olursak.Eminim sonunda adalet yerini her zamanki gibi bulur.Bu arada da benim gencecik kardesim de Rahmetli olur.
Saygilarla.

Çarşamba, Eylül 20, 2006

DOSTLUK..

MySpace Layouts


 


Uyku tutmamisti.Yanimda yatan yasli amcanin girtlagindan gelen sesler, gecenin sesizligini bozuyordu.Arada bir sicriyor, yataginda dogruluyor,burusmus ellerinin arasina basini aliyordu.Koridordan sizan isikta, ancak bunlari fark edebiliyordum.


Sonra el yordami ile buldugu bir mendille,gözlerini burnunu siliyordu.Anlasilan agliyordu!.Kimbilir bu hastane kösesinde ne derdi vardi...


Sabah isiklari ile  hayat, hastanede bir telasa dönüsmüstü.Sisman bir


hemsire, ilk önce benim.Sonrada ihtiyar amcanin tansiyonu ölcüp yatagimiz basindaki kayit defterimize isleyerek telasli adimlarla odayi terk etti.Kapinin önünde sabah


kahvaltisini tasiyan güzel bir hastabakici göründü.Yatagimdan dogrularak kalkip kahvalti arabasina yaklastim.Tepsime yiyebildigim cinsten kahvaltiliklari alarak yemek masasina oturdum.Yasli amca yerinden hic kipirdamamisti.Yukarda asili ac kalmasi gerektigini gösteren bir ikaz yazisi da yoktu.Belki kalkamuyor diye düsünerek yardim teklifinde bulundum.Canim istemiyor dedi.Ben onu duymamis gibi yapip, tepsisine herseyden bir parca koyarak masanin karsisina, tepsiyi yerlestirdim.Yanina giderek isterse yememesini ama bana masada eslik etmesini


rica ettim.Yüzüme söyle bir bakti hafif gülümsiyerek karsima oturdu.Ilk on dakika gecen sessizligi, benim gecmis olsun, neyiniz var sorusu ile,  bozmus oldum.Devamli olarak bogazinin sistigini , nefes almakta zorluk cektigini söyledi.Teshis ne konuldugunu sordugumda.Gözleri gene yaslandi bir eliyle tepsisini hafifce öne iterek.Oglumdan ayrilmam lazinmis dedi.Gözlerinden yaslar sicim gibi akmaya baslamisti.Onu öyle aglar görünce benimde icim burkuldu.Derin bir nefes alarak


ben ne yapacagim diyordu; oglumu kime verebilirim, acaba ona benim gibi bakabilirlermi diye mirildaniyordu.Ben büsbütün sasirmistim.Amca dedim biraz bunu bastan anlat ki belki derdine bir care bulabiliriz .O da oglu diye bahs ettigi bir muhabbet kusu varmis, senelerdir onunla tek odali evinde, esini kaybettikten sonra beraber yasiyormus.Her sabah onu ismiyle uyandirir.Ögrendigi 10 -15 kelime ile yasantisina bir sevk katarmis.Bir gün bu cins kuslarin tasidigi bir bakteri onda alerji yapmis nefes alamaz duruma getirmis.Bu konuyu bir mecmuada okumustum.Benim de muhabbet kusum vardi ama biz böyle bir durumla karsilasmamistik.Gün geceye dönerken bizim amcanin halen gözlerinin yasi durmamisti ,oglunun gelecegi onu yiyip bitiriyordu.Dayanamadim bak amca ben bu adresde oturuyorum hastaneden ciktigin zaman bir bana ugra aklin kesecek olursa kusuna ben bakarim.Benim cocuklarinda bir sürü hayvanlari var diye bir teklifte bulundum...


Bir ögle üzeri idi kapi calindi.Baktim kapida bizim o hastane arkadasim.Elinde ise oglu.Kafesin üzerini siki siki kapamisti .Bana yalvarircasina bakarak sen iyi bir insana benziyorsun ne olur ogluma iyi bak dedi.Bende kendisine söz verdim.Ne zaman isterse ziyaret edebilecegini oglusunu görebilecegini söyledim.Yok dedi size alissin o zaten benim kalbimde olacaktir.Diyerek torba icinde yemleri de birakarak yanimizdan ayrildi.


Cok seker bir kus idi, cocuklarin da sevgilisi olmus hele canim demesi, seni cok seviyorum,sabah oldu hadi kalkin kelimeleri ile evin gözdesi olmustu...


Bir aksam telefon uzun uzun caldi.Kimse telefona bakmiyordu, herkez televizyonda ki macera filme dalmislardi.Kalkip telefona baktim ahizenin öteki ucunda bizim yasli amca vardi; oglunun hatirini soruyordu.Bende kendisine cok neseli oldugunu hele cocuklarla neler yaptigini tek tek anlattim.Telefon kafesin hemen yaninda idi.


Mikrofonu ses bütonuna acarak kendisine bir kac söz söylemesini istedim.Bakalim ne yapacakti.Ihtiyar amca ahizeden ona nasilsin oglum diye seslendi.O anda dünyam yikilmisti.O kücük kus sesi duydugu an oldugu yerde biraz titredi sonra kafesinin altina bir tas parcasi gibi düstü.O minik kalbi dostunun sesini duydugu zaman durmustu.Bense oldugum yerde kalakalmis.Diger ucda ise hala ihtiyar amcanin sesi geliyordu.


H.A.E Saygilarla.

YERE BATAN SARAYI..

Yerebatan Sarayı (Bazilika Sarnıcı)
İstanbul en sık kuşatma tehlikesiyle karşılaşan şehirlerden biriydi. Kuşatma süresince yaşanan en önemli sorun da yiyecek ve içecek kaynaklarının tükenmesiydi. Bazilika Sarnıcı, Roma ve Bizans İmparatorları'nın bu sorunu çözmek için yaptırdığı sarnıçların en büyüğüdür. 80.000 metreküp su alabilen ve 140´70 metrekarelik bir alana yayılan sarnıç, 6. yüzyılda Justinianos tarafından öncelikle saray ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmıştır. 336 sütundan bazılarında oyma süslemeler vardır.
Osmanlı'da akan su sevilir, duran su içilmezdi. Bu nedenle, Osmanlı'nın fethinden sonra, bir yüzyıl içinde unutulan sarnıçın suyu, saray bahçelerini sulamakta kullanıldı. 1985-1988 arasında sarnıç restore edildi ve sütunlar arasına gezi yolları yapıldı. Ses ve ışık efektleriyle sütunların etkileyici perspektifi ortaya çıkarıldı. İki sütunun tabanını oluşturan pagan kalıntıları olan Medusa kafalarının, hıristiyanlar tarafından ebediyen suyun altında gizlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Sarnıçta toplanan yağmur suyunda yaşayan sazan balıklarının dekoratif ve kirlenmeye karşı bir önlem olduğu sanılmaktadır.
Hipodrom
Orijinali, Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından yaptırılan ve daha sonra Büyük Constantinus tarafından genişletilen ve İmparatorluğun değişik yerlerinden getirilen eserlerle donatılan Hipodrom'un eni 117, boyu ise 480 metreye, kapasitesi ise 100.000 kişiye ulaşıyordu. Bir seferde şehrin nüfusunun dörtte birini aldığı söylenir. İmparatorluk sarayı ve dolayısıyla da kathisma denilen imparator locası, şimdi Sultanahmet'in bulunduğu taraftaydı. Kuzey ucundaki girişte büyük kemerli yapılar, duvarlarda çok sayıda heykel vardı. Ortada, çevresinde yarışan arabaların döndüğü Spina'da, bazıları günümüzde de bulunan anıtlar vardı.
Dikilitaslar.
Bunlardan birisi, İstanbul'daki en eski tarihi eser olan, Büyük Theodosius tarafından diktirildiği için onun adıyla anılan dikilitaştır (390).
Aslında, Firavun III.Tutmosis'in adına, İ.Ö. 1550'de Karnak'taki Amon-Ra Tapınağının önüne yaptırılan iki dikilitaştan biriydi. Günümüzde 19.60 metre olan dikilitaşın, orijinalde üç kat daha uzun olduğu düşünülmektedir. Üzerinde Mısır hiyerogliflerinin olduğu ve granit olan dikilitaş, İstanbul'a taşınırken daha hafif olması için özellikle kırıldığı sanılmaktadır.
Spina'daki bir diğer anıt, Delphi'deki Apollo tapınağından getirtilen, üç yılanın birbirine dolandığı Burmalı Sütun'dur. Palatea savaşında öldürülen Pers askerlerinin kalkanlarının eritilmesiyle yapılan bronz heykelin orijinali 8 metre iken, günümüzde 5.50 metredir. Kayıp olan yılan başlarının altın büyük bir kazanı tutmakta olduğu sanılmakta ve bir parçası Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmekte. Üçüncü anıt ise 32 metrelik örülme bir sütun. Bu sütunu kaplayan bronz levhalar ve kayıp olan yılan başlarının, Latin işgali sırasında sikke yapılmak üzere eritildiği sanılmakta.
Kırık Kemer (Kovukkemer)
İstanbul'daki bu su kemeri, eski bir Roma su kemeri temeli üzerine Mimar Sinan tarafından 1554-1562 yılları arasında yapılmıştır. 35 m.yüksekliğinde ve 408 m. uzunluğunda bir su kemeridir.Bir katlı bölümünde 12, üç katlı asıl kemer bölümünün birinci katında 4, ikinci katında 10, üçüncü katında da 21 göz bulunmaktadır. Giriş bölümündeki 90 derecelik yön değişikliğinden dolayı 'Kırık Kemer' adıyla tanınmıştır
BOZDOĞAN KEMERİ
Geç Roma ve Erken Bizans dönemine ait su kemeri Hadrianus veya Valens Kemeri olarak da adlandırılmaktadır. Yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. Kentin su sıkıntısını çözmek için inşa edilen kemer zaman içerisinde tahrip olmuş, kentin Osmanlılara geçmesinden sonra Fatih Sultan Mehmed, su şebekesini onartırken kemeri de yeniden kullanıma uygun hale getirmiştir. Kemerin "Bozdoğan" ismini nasıl aldığı bilinmemektedir. Fatih Sultan Mehmed, Sultan II. Bayezid ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde kemere eklemeler yapılmıştır.
Bozdoğan Kemeri 1 km. uzunluğunda idi ve Bizans döneminde daha da uzun olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde büyük bir kısmı yıkılmış olan kemerin sağlam kalan bölümü Saraçhane Atatürk Bulvarı'ndadır. 1988'de Belediye tarafından onarılan Bozdoğan Kemeri'nde Roma, Bizans ve Osmanlı etkileri görülmektedir. İstanbul'un en eski su kemeri olan Bozdoğan Kemeri 15 asır boyunca kentin en önemli su kaynaklarından biri olmuştur.
Biraz olsun Istanbulun tarihi eserlerinden birkac derleme yapabildiysek ne mutlu.Tabii bu burada sonlanmiyacak.Ramazan boyunca Osmanlinin birakmis oldugu o görkemli eserlerini bir sohbet icersinde efsaneleri ile hep birlikte yasacagiz.
Kalin saglicakla.
Saygilarla.

Salı, Eylül 19, 2006

LATERNEM...


 


Günes damlarin üzerinden kizilligini kaybederken.Sehrin laterneleri teker teker sari isiklarini yollarin üzerlerine serpistirmeye baslar.Bazi geceler onlara ay isiklari eslik eder bazi geceler bir anlik önlerinden gecen vasitalarin farlari.Hepimizin penceresinin önünde bir laternasi vardir.Kimisi odasinin icine kadar o sari isiklari verirken,kimisi de yolun sonundan bize ulasmaya calisir.Benim de bir laternem var.


Caddenin isikli dükkanlari arasinda kendini göstermeye calisan.Olsun demisimdir o isiklar vitrinlere ait, gelip gecen insanlara birseyleri sergileyen mallari isitirlar. Benim laternem ise her gün altinda bir sevgiliyi bekliyen insanlari.Bir de benim odami isildar.Günümü kapatip kendi kendimle kaldigim zaman, penceremden ona bakarim.


Arada bir bana göz kirpar.Sonra gene basini öne egerek altindaki sevgililere bak burada dercesine sari isiklarini sacar.Gece 12 yi vurdugu zaman o laternanin altina yüzünü secemedigim bir genc kiz gelir.2-3 saaat o isigin altinda durur arada bir kaybolup bir sevgiliyi koluna taksada.Dönüp dolasip gene benim laternamin altina gelir.Arada bir elinde köpegi bir bay,bir bayan laternanin altinda kisa, bir zoraki mola verirler. Iplerin ucundaki dostlari koklar.Benim bölgem burasi diye isaretlerini birakirlar.Saatler birbirini kovalar.Ben, pencerem, laternem.Damlarin üzerinden süzülen kirmizimsi iskla birbirimize veda ederiz.


H.A.E. Saygilarla.

AYASOFYA II...





Film H.A.E.2006
Bugün 2006 senesi itibari ile Almanya da Radar/lazer sistemi ile kubbenin yapilis tarzini en son teknoloji ile ölcerek üzerinde calismalar yapilmaktadir.Yukarda dedigimiz gibi Gec kalmis antik devrin son harikasi olarak adlandirilmaktadir.Asagida efsanevi olarak bu günlere kadar ulasmis bir cok anlatimlardan bir taneside:)
“Terler Direk”
Ayasofya’nın kuzey batısında, dört köşeli beyaz mermerden oluşan bu direkte yaz ve kış aylarında durmaksızın terleme özelliği dikkat çekiyor. Bu nedenle yüz yıllar boyunca “Terler Direk” adı ile anılıyor. Günümüzde de insan boyu hizasında bronz levhalarla kaplı, ortasında yüzlerce yıldan bu yana, milyonlarca ziyaretçinin parmağını değdirmesi ile genişlemiş kocaman delik büyük ilgi görüyor. Temelinde tılsım olduğuna hem Bizans’ın, hem Osmanlının inandığı bu direğe “Uğurlu Direk”, Ağlayan Direk”, “Terleyen Direk”, “Hızır’ın parmağını soktuğu direk” gibi isimler yakıştırılmış.
Bir dönem Ayasofya Müze Müdürlüğü görevi yapmış olan Sayın Erdem Yücel’in “Ayasofya’nın İslam İnanışları” adlı çalışmasında belirtildiği gibi, bu ilginç konu bilim yönünden incelendiğinde, gözenekli bir taştan yapılan sütun, zemindeki rutubeti kolaylıkla emmekte sonra da dışarıya kusmaktadır. Bu sebeple, hem Hiristiyanlar’ca hem de Müslümanlar’ca bu mermer sütun kutsal olarak tanınıyor. Ayrıca Ya Vedut Sultan’ın yürekler yakan “ahı”nın ateşinden bu sütunun terlediği de anlatılıyor.
Evliya Çelebi’nin belirttiği göre Hz. Muhammed’in tükürüğü ile yapılan harç, Mekke toprağı, zemzem suyu ile burada yapılmış, onun neminden ötürü de sütun sürekli terlemeye başlamış. Kutsal sayılıp ziyaretçilerin dilek için uzun sıralar oluşturduğu delik yanına gelenler sağ baş parmaklarını deliğe sokup merkez noktasından saat ibresi yönünde tam bir tur yapacak şekilde daireyi tamamlama sırasında dileklerini içlerinden geçiriyorlar. Bu sırada baş parmakta nem hissedilirse dileğin tutacağına inanılıyor. Terler Direğin dilek deliği günümüzde öylesine ün kazanmış ki Ayasofya’yı ziyaret eden turist grupları dilekte bulunmadan müzeden ayrılmıyorlar. Ayrıca politik müze özellikli Ayasofya’ya gelen bir çok devlet adamı da “Terler Direk” de dilekte bulunuyor. Fransız Devlet Başkanı Mitterand, Bush, Turgut Özal, Micotakis Yakovas, Şah İsmail, İspanya Kralı Juan Carlos dilekte bulunanlar arasında yer alıyorlar. (İstanbul’u ziyaret eden Kral Carlos, dilek taşında parmağı ıslanırsa dileğin gerçekleşeceğini öğrenince deliğe parmağını sokmadan önce ıslatarak yaptığı hile ile gazetelere konu olmuştu).
Ayasofya ana mekanında Osmanlı Devri eserlerinden kürsüler, müezzin mahfili, gibi bir çok tarihi değer ilgiyle izleniyor.
Çıkış kapısı üzerinde yer alan “Vestibül Mozaği” kompozisyonunda sağda imparator Konstantinus şehrin maketini, solda İmparator Iustinianus Ayasofya’nın maketini Meryem’e sunarken görülüyor (X. yüzyıl sonu). Vestibül tonozunun Bizans’ın ilk devirlerinde mozaik sanatına ışık tutan bezemesi ilgi çekerken gün ışığı görmesi nedeniyle en çok fotoğraflanan yerler arasında bulunuyor. Dış mekanda ise Sultan I. Mahmut Şadırvanı, Sıbyan Mektebi, Ayasofya İmareti, Hünkar Mahfili, sebil, çeşme ve türbeler bulunuyor. Ziyaretçiler Ayasofya gezileri sonrası Ayasofya çeşmesi etrafında oturup yorgunluk molası verirken hatıra eşya reyonundan kart, kitap gibi çeşitli dokumanlar alabiliyorlar.
Kaynak: Internet sayfalarindan alinmistir.
Saygilarla

Pazartesi, Eylül 18, 2006

DÖNDÜ DEDIKI


Bir yilbasi aksami idi.Hava kararmaya baslamisti.Bense elimde kemanim.Beyazlara


bürünmüs bir sokakta üc bes kurus toplamaya calisiyordum.Hava o kadar soguktu ki Kemanimi saran parmaklarin bana ait olup olmadigini düsünmeye baslamistim.


Caresizdim kizima söz vermistim.Ona istedigi bebegi almayi.Annesi bizi terk edip uzaklara gitmese idi.Bir care bulacagina emindim.O simdi cok uzaklardan bizi gözlüyordu.Acele etmem lazimdi herkez evlerine cekilmis dükkanlar teker teker kapaniyordu.Kafami yukari kaldirdigim da Pencelerden sokaga dogru dökülen sari isik,bu isikta ucusan beyaz kelebekler gibi  kar tanecikleri.Bir gayret Kemanima ses vermesi icin hamle yaptim.Cikan notalar pencerelere ulasamadan kelebeklerin dansi arasinda kaybolup gittiler.Soguk, parmaklarimi dondurdugu gibi, beynime de islemeye baslamisti.Bir an kizimi, penceredeki bebek oyuncagi düsündüm.Sona yaklasiyordum.Her sey bitti derken yolun basinda bir karalti gördüm sik giyimli bir bay idi.Hayatta hic dilenmemistim.Ama bu gece kizim icin onun mutlulugu icin elimi sik giyimli adama uzatarak bayim lütfen diyebildim.Siyahlar icinde ki bu adam


elimi iterek hayatta en sevmedigim kisi dilenenlerdir dedi.Beni bir adim gectikten sonra sert bir dönüs yaparak.Donmus parmaklarim arasinda ki siki siki tuttugum


kemanimi alarak.Calmaya basladi.O anda beyaza bürünmüs sokakta o eski kemandan cikan notalar, siki siki kapali sicakligi icinde sakliyan camlari vurmaya basladi.Dakikalar gecmemisti ki bir mucize olmus o kapali camlar yavas yavas acilmaya baslamisti.Gökyüzünde artik beyaz kelebeklerin yerini mini mini yildizlar almaya baslamisti.Her pencereden sokaga dökülen gümüs para'lar.Sapkami cikararak yere dökülen bu yildiz parcalarini toplamaya basladim.Elimde para dolu sapkamla o siyahlar giymis adama bakarken.Elinde tuttugu kemanimi bana uzatirken homurdaniyordu 'dilencileri hic sevmem '.Bir kac adim atmisti ki.Bir hamle ile isminizi bagisliyin dedim.Arkasina bakmadan kisik bir sesle....


Niccolò Paganini, (1782, Cenova,İtalya - 1840, Nice, Fransa) İtalyan besteci, keman virtüözü.


 H.A.E.Saygilarla.

AYASOFYA I ...


Bu gün DünyaInin 7 harikasi ayakta olabilseydi.8 ncisi olarak muhakkak Ayasofya gösterilirdi.
Topladigim bilgilerle II bölümde sizlere bu sahaseri tanitmaya calisacagim.Nereden geldi diye soracak olursaniz.Dün Yabanci bir kanal da Istanbul'un Türk ve yabanci arkeoöloglarin calismasi ile Modern teknoloji kullanilarak.Mevcut ölcü ve planlara göre animasyon resimlerle 1000 yila yakin bir zaman dilimi icersinde ki görünüsünü anlattilar.Bunlarin arasinda tabiki Ayasofya en önde yer aliyordu.

AYASOFYA


Essiz güzellikte, muhtesem bir mabed yaptirmaya karar veren Imparator Justinianus emeline kavusmis, idealini gerçeklestirmistir. Dünyaya bir mimarlik harikasi kazandirmistir.
Fakat, insanlik bugün bu saheserle övünüyorsa, bu, Türklerin sayesindedir. Onu bugünlere sapasaglam ulastiranlar, sanat harikalarinin koruyucusu olan Türklerdir.
Amerika kitasinda, Mayalar'in, Aztekler'in, Inka'larin eserleri bugün harabe halindedir. Çünkü bu kitayi 15. Ve 16. Yüzyilda fetheden Avrupalilar, o saheserleri korumak söyle dursun, yagmaladilar, yakip yiktilar. Yikilmadan kalabilenler, balta girmemis gür ormanlarda bulunanlardir.
Roma imparatoru Jül Sezar Kleopatra devrinde Misir'a saldirdigi zaman muhtesem Iskenderiye kütüphanesini yakip yikmisti. Bu kütüphanede bulunan 700 bin kitabin külleri, günlerce bir matem bulutu gibi sehrin üzerinden ayrilmadi. Bazi tarihçiler buna ''Rönesansi en az asir geciktiren olay'' diyorlar.
Piramitler, herbiri tonlarca agirlikta blok taslardan örülü olduklari için yikilamadiö ama sakladiklari hazineler yine yagma edildiç Yüzlerce yil sonra bölgeye hakim olan baska kuvvetler de, Gize'deki ünlü sfenksi nisan tasi olarak kullandilar, top atesine tutarak bu saheserin burnunu, sakalini kopardilar.
1204 yilinda Istanbul'u zapteden Haçlilar, bu sehri misli görülmemis sekilde yagmaladi, sanat eserlerini tahrip ettiler. Olayin görgü tanigi olan Bizamsli ve Avrupali tarihçiler ''Tarihte böylesine vahsi, böylesine barbar bir yikim görülmemistir'' diyorlar. Bunlarin Ayasofya'yi ne hale getirdiklerini, diger harika eserlere neler yaptiklarini önceki bölümlerde bir nebze yaptiklarini önceki bölümlerde bir nebze anlatmistik. Daha baska neler yaptiklarini da asagida görecegiz.
FATIH'IN ILK EMRI
1453'te Türkler Istanbul'u fethedince, Fatih Sultan Mehmed'in ilk emirlerinden biri, acinacak sekilde harap ve bakimsiz birakilan Ayasofya'nin onarilmasi olmustur.
Türklerin Ayasofya'yi nasil bulduklarini, sonra ne hale getirdiklerini, onu nasil koruduklarini asagida okuyacagiz. Fakat daha önce bu eserin nasil meydana getirdigini ve mimari özelliklerini anlatacagiz. Bu özellikleri anlatmadan önce sunu da belirtelim ki, dünyayin yadi harikasini tespit edildigi yillarda Ayasofya henüz yapilmamisti. Yapilmis olsaydi, bu yedi harikadan biri mutlaka Ayasofya olurdu.
ESKI MABEDLERIN SÜTUNLARI ISTANBUL'A GETIRILIYOR
Bugünkü Ayasofya'nin bulundugu alanda, ilk kilise 12 Mayis 360 yilinda yapilmisti. O zamanki Bizans'in en büyük mabedi olan bu yapi 44 yil sonra bir yangimla harap oldu. 415 yilinda onun yerine yapilan yeni kilise de 532 yilinda baska bir yanginla yok oldu.
Iste bu ikinci yangindan sonra Imparator Justinianus, Hazreti Adem'den bu yana görülmemis ihtisamda, yanginlara, depremlere karsi koyabilecek, gelecek çaglara ulasabilecek saglamlikta bir eser yaptirmaya karar verdi.
Justinianus bu büyük yapinin insaasina Aydinli Antonius ile Miletli Isodoros adli mimarlari memur etti. Mimarlar hemen ise koyuldular. Önce kilisenin yapilacagi alan iyice açildi. Bu maksatla orada bulunan saraylar, evler yikildi. Sonra, Imparatorlugun, harabe halinde bulunan eski mebedlerin, evlerin en güzel malzemeleri toplatilarak Istanbul'a getirildi. Mesela sekiz sütun Efes'teki Diana mebedinden alindi. Ayni sütunlar daha önce Efes'e Heliopolis'teki Günes mebedinden getirilmisti. Atina, Roma, Delf ve öteki mebedlerden de bazi sütunlar toplandi. Böylece, herbiri ayri bir mebede yücelik kazandirmis olan mermer sütunlar, simdi bir araya gelecek, en büyük mebedde bulusarak gelecek çaglara ulasacaklardi. Ayrica dünyayin en meshur mermer ocaklari de Ayasofya için çalistirilyordu. Prokonez beyaz mermerlerini, Egriboz adasi açik yesil mermerlerini, Karia'daki ocak beyaz-kirmizi mermerlerini, Misir meshur porfirlerini, Teselya ve Lakonya eski yesil mermerlerini, Siga damarli pembe taslarini istanbul'a yolladi.
EY SÜLEYMAN SENI ASTIM!
Bu çok degerli malzemeden essiz bir anit meydana getitmek mimarlar da en büyük güçle desteklenmeliydi ve desteklendi.
Insaat araliksiz bes sene devam etti. Bu süre içinde hergün bin isçi çaliiti. Imparator sik sik çalismalari denetliyor, çalisanlari yüreklendiriyordu. Nihayet insaat bitince, 27 Aralik 537'de, büyük bir açilis töreni yapildi. Justinianus 14 atil çektigi tören arabasi ile Ayasofya!nin, o zaman Kram Kapisi denilen büyük kapisinin önüne gelince, büyük eseri gururlu seyrederken söyle dedi: ''Tanrim, sana sükürler olsun ki böyle essiz bir eserin basarisini bana lütfettin, beni buna layik gördün!''
Sonra heyecanla mihraba dogru atilarak söyle demekten de kendini alamadi: ''Ey Süleyman, bu eserle seni asmis, seni yenmis bulunuyorum!'' o zamana kadar en büyük mabedi yaptiranin kadar en büyük mabedi yaptiranin Hz. Süleyman oldugu kabul ediliyoudu.
AYASOFYA'NIN BOYUTLARI
Ayasofya'nin bina olarak kapladigi alan 77 metre uzunlukta ve 71ç70 metre genislikte bir yerdir. Bu alanda yükselen binanin çik genis bir avlusu vardi. Avlunun etrafinda revaklar, ortasinda ise auyu aslan agzindan akan bir çesme bulunuyordu. Mabede 9 büyük kapidan giriliyordu.
Ayasofya'nin kubbesi 33 metre çapinda ve 55.60 m. Yüksekligindedir. Kubbenin kendi yüksekligi 81 metreyi bulur. Kubbe. Çok hafif tuglalardan, birbirine takip eden tabaklarla meydana getirilmistir. Kubbe kasnagi 40 pencerelidir. Bunlardan dördü kapali durur. Yapiyi 107 sütun ayakta tutar. Bunlarin 40 tanesi alt. 67'si de üst kisimdadir. Bina zemeninin altina genis sarniçlar yapilmis, bunlarin içine büyük fil ayaklari dikilmistir. Böylece yapiya, seglemlere karsi esneklik ve dayanliklilik verilmistir. Buna ragmenAyasofya Bizans devrinde birkaç defa depremden hasar gördü ve tamir edildi.
20 BIN KILO GÜMÜS
Ayasofya'nin ihtisami yaniz boyutlarinda degildir. Iç süslemeleri bakimindan da essiz bir eserdir. Daha dogrusu Haçli yikimina ugrayincaya kadar öyle idi. Daha sonra Türklerin onarimi ile ve bu defa Türk sanatinin inceligiyle, yine essiz bir anit oldu.
Ayasofya'nin içi, Latinlerin isgalinden önce, mozaikler, renkli mermerler, fildisi levhalar, altin, gümüs ve diger kiymetli taslarla, agir islemeli kumaslarla süslüydü. Tavanlarinda altin zemin üzerinde dekoratif göbekler, rozetler, gümüs mozaikler vardi. Insan resmi tasiyan mozaikler de bulubuyordu. Halen yerinde duran büyük kapinin üzerindeki mozaik taht üzerinde oturan Meryem'i, kucagindaki çocuk ise Hz. Isa'yi temsil ediyor. Meryem'in sagindaki Imparator Konstantin Meryem'e Istanbul sehrini. Justinianus isa Ayasofya'yi sunarken görülüyor.
Kubbenin altinda ve orta yerde duran, fildisinden yapilmis ve degerli taslarla süslenmis bir kürsü vardi. Mihrabin önünde de üzeri altin yaldizli gümüs bir bölme bulunuyordu. Gümüs kaplamalar ve mozaikler günün her saatinde bir baska yönden süzülen isikla piril piril olurdu.
Tarihçiler Ayasofya'da bulunan gümüs kaplamalarin ve süslerin 20 bin kilo civarinda oldugunu yaziyorlar. O devirde Bizans'ta elçi olarak bulunan yabancilar, yeryüzünde böyle muhtesem ve isikli bir mabed olmadigini yazmislardi. Mesela Rus elçileri hükümdarlarina Ayasofya'yi söyle anlatmislardi: ''Acaba gökte miyiz? Diye düsündük, cünkü yeryüzünde böyle bir ihtisami insan tasavvur edemez. Gördüklerimizi size tarif etmekten aciziz.''
Istanbul'u isgal eden Haçlilar ordusunda bulunan Robert de Clari ise gördüklerini söyle anlatiyordu: ''Bu mabedin bütün kapilarin kilit ve sürgüleri som gümüsten idi. Paha biçilemeyecek degerde olan mihrabin üzerinde ondört ayak uzunlugunda som altindan bir ayin masasi vardi ve bunun üzeri degerli taslarla süslüydü. Mihrabin etrafindaki sütunlar da gümüstendi. Kilisedeki on kadar avizenin herbiri insan kolundan kalin gümüs zincirlerle asiliydi…''
ÖRÜMCEKLER AG KURMUS
Türkler Istanbul'u aldiklari zaman Ayasofya'yi çiril çiplak buldular. Anlatilmakla bitmeyen güzel mozaiklerinin çogu; altin. Gümüs ve degerli taslarla süslü olan her seyi, Haçlilar tarafindan yagma edilmisti. Mabed bakimsizdi. Bu durumu, onu fetih gününde gören Dursun Bey söyle anlatiyor: ''Onun rahnesine tas koyacak bir mimar kalmamis, mamur olarak sedece bir kubbesi kalmis.. Padisah-i Cihan bu binayi harab ve yebab (yikik) görünce, ahir harap olmasin deyüp tamirini ve bakimini emretti. Sonra'da, su beyti söylemekten kendini alamadi:
Perdedari miküned der taki kisra ankebut
Bum nevbet mizenet der kale-i Efrasiyab..

(Kisra'nin takina örümcekler ag kurmus, perdedarlik yapiyor, Kayserin kalesinde ise baykus nöbet tutuyor)
Fatih Sultan Mehmed'in emriyle camiye çevrilen eser, bu suretle gelecek yüzyillara yikilmadan, ihtisamini arttirarak ulasma sansina kavusmus oluyordu.
Kilise camiye çevrilince. Resimlerden bazilari ve haçlar. Bozulmayacak sekilde badana ile örtüldü. Diger süslere ve melek resimlerine hiç dokunulmadi. Mebedin güneydogu tarafi görülen lüzum üzerine iki payanda ile takviye edildi. Bu köseye tugladan bir minare ve camiye bir medrese ilave olunda. Ikinci minareyi II. Beyazid yaptirdi.
KOCA SINAN DA ONARIYOR.
Kanuni Süleyman devrinde yikilma tehlikmesi gösteren bina, Kanuni'nin emriyle ve dahi mimar Koca Sinan'in maharetiyle destek duvarlara kuvvetlendirildi.
Koca Sinan Ayasofya'ya iki minare daha ekledi. Caminin yaninda II. Selim için de bir türbe yapildi. Sokollu Mehmet Pasa kubbeye büyük bir alem koydurdu.
Caminin içini Türk eserleriyle en çok süsleyen hükümdarlardan biri III. Murat'dir. Bergama'dan getirtilen ve helenistik devirde kalma iki büyük mermer küpü camiye koyduran da odur. Bu küplerin her biri 1250 litre su almaktadir.
IV. Murat'in yaptirdigi mermer mahfiller. Minber ve tas kütsü bir sanat harikasidir. Yine bu hükümdar mebedin duvarlarina ve bos kalan yerlere Biçakçizade Mustafa Çelebi'nin n'fis hatti ile ayetler yazdirdi. Bugün büyük kubbede asili duran kandili ise III. Ahmet yaptirdi.
AYASOFYA MÜZE OLUYOR
Padisahlar arasinda Ayasofya'yi Türk eserleriyle en çok süsleyen hükümdar I. Mahmut'tur. I. Mahmut'un cami için yaptirdigi çok güzel bir kütüphane vardir ki devrin saheseri sayilir. Bu kütüphanede 7 binden fazla el yazmasi ve basma kitap bulunmaktadir. Kütüphane duvarlarini da çoik güzel Türk çinileri süslemektedir.
Türklerin gösterdigi ihtimamla Ayasofya korunmus, güzellestirilmis, saglamlastirilmistir.
918 yil kilise, 482 yil cami olarak kullanildiktan sonra, 1 Subat 1935 tarihinde müze haline getirilen Ayasofya'yi bugün ziyaretçiler hayranlikla seyredebiliyorsa, bu, Türklerin bu sanat harikasina sahip olarak onu korumalari sayesindedir.
Kaynak: Osmanli Tarihi eserler.
Saygilarla.

Pazar, Eylül 17, 2006

YORGUN SAVASCI


Yorgun Savasci ; Bir an gelir,yasamla mücadele etmekten, yoruluruz.Geriye dönüp bakmak isteriz.Seneler bize bir sey ifade etmez.O zaman yanlizligin icinde kaybolur gideriz.Esasinda önümüzde bilimsizlige dogru uzun bir yolumuz vardir.Isteklerimiz,


yapmis oldugumuz her sey bir anda degerini kaybetmistir.Onlar artik adi isterse ani,


isterse gecmiste kalan silinmeye yüz tutmus hatiralar olsun.Yola ciktiginiz zaman tek


basina olmaniza ragmen seneler icinde bu sizi cogula cevirmis.Belkide kalabalik bir aile olmussunuzdur.Zamanin icinde bölünmüs kendinizden bir cok parcanizi onlara vermek zorunda kalmissinizdir.Önünüze cikan her engel,her zorlukla savasmis.Bazen bu savasi kazanmis.Bazende kaybetmissinizdir.Yilmamis bir yeni savasa dogru adim adim ilerlemeye devam etmissinizdir.Iste bir an gelirki bu savaslara cikarken birden


fazla oldugunuzu sanmis.Hayatin akisinda kayip gitmisizdir.Bir sabah uyandiginiz da


kendinizi yorgun hisseder.Güne bakisiniz degismistir.Gözleriniz bir baska bakmak ister,yeniden dogmak yasam aynasinin arka yüzünden bakmak istersiniz.Yasinizin kac oldugu,senelerin izleri aynaya baktiginiz zaman görülmez..Bir an kendiniz icin yasamak istersiniz.Iste o zaman anlarsiniz ki vermis oldugunuz bu uzun savasta.Ne kadar yorulmus bu arada da biraz olsun kendiniz icin nasil yasanmasi gerektigini ögrememissinizdir.Cünkü siz bir Yorgun Savascisiniz'dir artik.


Saygilarla.

PAZARIN SOHBETI...



Bir Pazar günü gene beraberiz.Pastirma sicaklari burada da kendini gösteriyor.Sabah sabah oy atmaya gittim; eh yeni hükümeti, belediye secimleri hepsi bir arada.Kime oy verecegiz problemi pek burada zorlamiyor bizi.Ic siyasette hangisi gelirse gelsin.Yapacaklari isler, adi hangi parti olursa olsun cözüm yolu bir oluyor.Bizim burada dikkat ettigimiz konu Türkiye' ye karsi hangi partinin daha ilimli olmasi.Eskisi gibi degil Alman Türklerin sayisi arttikca toplanan oy sayisi secim gidisatini da degistirebilecek duruma getirdi.Bu arada Türk kökenli adaylarimiz da epey var. Bu sene Belediye secimlerinde genclere yer verilmesi.Secmen yasinin 16-17'ye düsürülmesi.
Bu gün yapacagimiz sohbetimiz mutlulugumuz üzerine olsun.
Asagi yukari hepimizin bir kurulu düzeni var. Bu düzen icersinde yuvarlanip gidiyoruz.Arzu ve isteklerimiz.Bizim yasam icersindeki beklentilerimizin bir gidasi oluyor.Isteklerimiz zaten bitmez tükenmez ,bir döngü icersinde oldugu icin biri yerine geldigi zaman hemen ,arkasindan digeri bizi zorluyor.Tabii bu arada olan, kayip, ömrümüzden kopup giden günlerimiz.Yapi olarak
hep yeni arayislar icersinde kosup duruyoruz.Belki bu doganin kurali bizler icin.Bazen düsünmemiz gereken bazi seyleri yapamiyor veya yapmak istemiyormuyuz.Ne gibi diye sordugumuz zaman; bu günümüz.Baskalari ile kiyaslamadan .Nelere sahip oldugumuz.Sahiplendigimiz bu güzellikleri yeterince kullanabiliyormuyuz yoksa önemini anlamak istemiyormuyuz.Keske söyle yapsaydim bu günki aklim olsaydi diye hayiflaniyormuyuz.Herseyden önce nelere sahip oldugumuzu biliyormuyuz.Galiba mutlu olmanin en büyük sirri o ani yasiyabilmek.En önemlisi de kendimiz icin yasamak.Hele bu konu tabiat kanunun getirdigi tarzmi yoksa kadinlarda üreticilik yaninin daha fazla agar basmasi yüzünden mi.Kendilerini bir kenara birakip, mutluluk larini erkeklere nazaran bir kenara itmesi .Neden Kadinlar erkeklere nazaran daha mutsuz oluyorlar.Yoksa sorumluluklarin tümünü yüklenmek zorundami hissediyorlar.Ya bu arada kaybolan seneler.
Birde onlari düsündügüm zaman bu kadar kuvvetli ,otoriter her seyin cözümünden sorumlu mu olmalari mi lazim.Her halde onlar mutluluklarini siki siki yasasalar ,her yer günlük güneslik ,renklerde toz pembe olur.
Kalin saglicakla iyi Pazarlar.

Cuma, Eylül 15, 2006

AYAK-KABI !...


Yaşamımızın büyük bir bölümünü içinde geçirdiğimiz ayakkabıların her biri farklı bir öykü anlatıyor.
Northampton'da (İngiltere) yaşayan ayakkabı tarihçisi June Swann, "İnsanın duygularını en iyi yansıtan şeydir ayakkabı" diyor. Swann'a göre toplumun refah düzeyindeki iniş çıkışları, ökçenin yüksekliğine; savaşın uzak homurtularını, burnunun küt ya da sivri olmasına ve toplumsal değişimi de tabanın kalınlığına bakarak anlamak mümkün.
Her ayakkabının bir öyküsü var... Ayakkabılar statüyü, cinsel kimliği (genellikle), etnik grubu, dini, mesleği ve siyasi görüşü yansıtıyor. (Maksim Gorki, "bir çift sağlam ayakkabı, davada başarı sağlamak için büyük savaşlardan daha yararlıdır" diye yazmıştı.) Tabii bir de ayakkabılar inanılmaz güzel olabiliyor...
Basit Önlemler Ayak Kurtarıyor
Ayakkabı kullanımı zorunlu bir ihtiyaç olduğundan, ayak sağlığına ve ayakkabı kullanımına özen göstermek de bir zorunluluk olsa gerek. Ayak sağlığı uzmanları ayakkabı seçimine ve kullanımına dikkat edilmediği sürece hem ayak sağlığının, hem de kullanılan ayakkabının zarar göreceğini belirtiyorlar. Peki ayakkabı kullanırken nelere dikkat etmeliyiz? Ayakkabı bakımı ayakkabının ömrünü uzatacaktır. Ancak işin püf noktası, ayak yapınıza en uygun ayakkabıyı seçmek. Ayak yapısına uygun olmayan bir ayakkabı çabuk deforme oluyor, daha önemlisi deforme olurken ayağınıza da zarar veriyor.
Özellikle ayakkabıların saya denilen üst bölümü doğal deriden imal edilmiş olmalı. Ayakkabı tabanının kösele olması ayak için daha sağlıklıdır. Ayakkabının ömrünü uzatmak için hergün aynı ayakkabıyı giymemek faydalı olabilir. Ayakkabının iç tabanı çıkarılabiliyorsa havalandırılmalıdır. Ayak, ayakkabıyı taşımamalı, ayakkabı ayağı taşımalıdır.
Ayakkabı Seçerken
Ayakkabı alırken hem sağ hem sol teki mutlaka deneyin. Bir çift arasında herhangi bir görünüm, şekil, renk, boyut farkının bulunmamasına dikkat edin.
Ayağınıza tam uyum gösteren numarayı alın, büyük veya küçük numara ayakkabı giymek hem sakıncalıdır, hem de ayakkabıyı deforme eder.
Ayakkabıların ayakla temas eden kısımlarında sentetik malzeme kullanılıp kullanılmadığını kontrol edin.
İnsan ayağının hacmi gün boyunca genişler, bu nedenle ayakkabılarınızı öğleden sonra satın almaya dikkat edin.
Temizlenmiş, silinmiş ayakkabıyı mutlaka oda ısısında kurumaya bırakın. Asla kalorifer, soba gibi ısı kaynaklarının yanına ya da doğrudan güneş altında bırakma.
Saygilarla.

Perşembe, Eylül 14, 2006

EGOIST...


Egoist: Fransizca köklü Ego .ben, Bencil,Hodbin.Kendini önce düsünen.vs.Ansk.lopedik aciklamasi.Kelimenin aciklamasini okudugumuz zaman bize biraz garip geliyor!..Birisine sen egoist bir insansin desek, her halde hos karsilamaz gibime geliyor.Acaba bu kadar kötü birseymi dir bencillik.Tabii ki degildir sanirim.Niyemi diyecek olursaniz.Kendinizi düsünmeyip digerlerine egildiginiz zaman onlara yardimci olacaginiza zarar verebileceginizi hic düsündünüzmü.Egoistligin sinirlarini cizebiliyorsaniz.O zaman emin olun belki de herkez sizden mumnun olacaktir.
Hergün gidip gectigim bir yol vardi.Bir noktasinda kaldirim tasi oynamis.Aylar gecmesine ragmen hep dikkatle üzerinden atliyarak geciyorum.Belki sizde ayni yolu kulaniyorsaniz eminim benim yaptigim seyleri yapiyorsunuzdur.Tabii sizin düsmeniz beni hic ilgilendirmez.Ben bir egoistim.Bir gün aklima su takildi aceleyle ya o tasi görmezsen, ne olur? eminim düser ayagimi kirarim.Bu yasta o kirigin iylesmesi, masrafi, acisi da cabasi, yok dedim.Bir usta tutup 3-5 kurus verip o tasi yaptirdim.Cünki ben bir egoistim.Yanliz kendi ayagimi düsünürüm...Mahallemizin bir köpegi var her kez ona bir seyler veririr karnini doyururlar.O da mahalle sakinlerini tanidigi icin yanlarina gelir kendini sevdirir.Bir gün benim yanimada geldi.Ben bir egoistim ben seveceksen severim onun gelmesi beni ilgilendirmez.Ya kafasi karisiksa severken beni isirirsa.Ya hastalikliysa kuduz filan.Al basina derdi.Kafam takilmaya basladi .Her gecisimde önümede cikiyor.Ben bir egoistim yol benim sokak benim.Ya bana hastalik bulastirirsa.Git igne ol hastane kapilarinda sürün cekecegim acida cabasi.Taktim boynuna ipi götürdüm bir veterinere bastirdim asiyi hayvana benim canim yanicagina onun cani yansin doktor benim orami burami yokliyacagina onun yoklasin diyerek.Simdi rahatim önüme ciktigi zaman.Ne de olsa ben her zaman kendimi düsünürüm.Ben bir egoistim.Yazin benim pencereme Günes direk girer Allahtan biri bir agac dikmiste gölge oluyor.Ona tesekkür edecek degilim egeosunu tatmin etmistir diye düsünürüm yoksa niye diksin.Yazin sicak günlerinde kovama su doldurur agacin dibine her gün 20 litre su dökerim.Agaci düsündügümden degildir.Günesi kesipte beni gölgeye kavusturdugu icin.Dedimya ben egoist bir insanimdir kendimden baskasini düsünmem.
Sizin de böyle egoistliginiz varsa o zaman iyi anlasiriz sanirim.
Saygilarla.

SONBAHAR !...


Yaz mevsimini arkamiza aldik sonbahari karsiliyoruz.Renklerin dans ettigi bir mevsimdir.Biraz Yagmur,eskilerin dedigi ,pastirma sicaklari,birde 10 derece sicakligin gerilemesi ile kis'a yavas yavas hazirlanmaya baslamamizin zamani geldigini düsünmek.Dikkat edecegimiz bu günlerde iki mühim konu var birincisi sihhatimize dikkat etmemiz. Gün icinde hava sicakliginin degisik derecelere ulasmasi nasil giyinecegimiz konusunda bizleri hep aldatmistir.Mümkünse gec kalmadan grip asisi olmamizin faydalarini da ilerde görebiliriz.Esas ikincisi ki bu da psikolojik olarak hissetmemiz dir,Bu da her kisi de baska türlü oldugu icin birbirimize biraz daha anlayisli yaklasmamiz lazimdir.Bu en cok da Trafik de hissedilir.Dikkatimiz cok cabuk kaybolabilir.Bu bizim icin gecerli olmasa bile Trafigi müsterek kullamdigimiz icin bizim icinde daha dikkatli olmamizda faydasi vardir.Diger günlerde normal karsiladigimiz seyleri bu günlerde daha bir baska ele aliriz.Sanki aksilikler hep bu günlerde benimi buluyor diye kizariz.Bu hep böyle olmusdur; bir cok literatürlerde Sonbahar mevsimini hep gri göstermistir.Eger biraz dikkatli olacak olursak bu mevsim degisikligini cok cabuk atlatabiliriz.Eger güzel bir Sonbahar gününü doga da seyredecek olursak benim ne demek istedigimi daha da iyi görebilirsiniz.Hafta sonu ailecek cikin dogaya agaclara böceklere bütün canlilara bakiniz.O mükemmel harika isleyisi mevsimin nasil degistigini görebilir ve fotorafliyabilirsiniz.
Saygilarla.

Çarşamba, Eylül 13, 2006

KÜLTÜR SENLIGINE BÖYLE HAZIRLANILIR...

layout for myspace

Hayrola yolculuk nereye ?....


MySpace Layouts Asayi oku anlarsin nereye yolculugum!.....


Kars'ta sokak köpeklerine karşı inanılmaz bir vahşet yaşandığı iddia edildi.

Belediye ekipleri, kentte yapılacak Uluslararası Kafkas Kültürleri Festivali’ne hazırlık diye, önceki akşam karanlık çöktükten sonra sokaklarda gördükleri başıboş köpekleri zehirli iğneyle vurmaya başladılar. Daha sonra çöp kamyonuna doldurulan köpek leşleri, teker teker çöp toplama merkezine götürüldü. Asıl vahşet anı ise, tam da burada yaşandı. İddialara göre bazı hayvanların bu sırada kamyona yüklenirken hálá ölmediği ancak yine de canlı canlı preslendiği görüldü. Bazı temizlik işçileri ise, preslenen köpekleri görüntüleyen DHA muhabirini engellemeye çalıştı. Belediye Temizlik İşleri Müdürü Mehmet İşim, canlı canlı presleme iddialarını reddederken, zabıta ekiplerinin kentte itlaf yaptığını doğruladı.
Hürriyet'in Internet sayfasini karistirirken bu haberle karsilastim.Nasil olduysa unutulmiya yüz tutmus bu tip haberler tekrar hatirlanmaya baslamis bende sanmistim ki eh biraz akillandik.
Simdi haberi ben yazmaya kalksam diye düsündüm nasil yazardim diye.
Uluslararasi Kafkas kültürleri senliginin hazirligi icin en önemli ihtiyac zehirli ignedir.Eger varsa bu senlige basliyabilirsiniz.Önce havanin kararmasini bekliyip önünüze gelen her köpegi vuracak
öldüreceksiniz.Yanliz unutmayin bu islem yanliz senlikler baslamadan bir gün öncesi gecerlidir.Yoksa diger günler o köpekler kimseyi rahatsiz etmedikleri icin bir önlem almaniza ihtiyac yoktur.Birde dikkat etmisseniz 'Sehirler arasi yolculuklar arasinda yollara dokülen micir ya sizlerin lastiklerinizle asvalt sekline sokulur; veya hayvanlar ezilerek onlarin cesetleri ile' benim bu dikkatimi cekmemisti burada Türkiye ye gelen bir turist anlatirken duymustum.
Neyse gelelim haberin devamina canli canli preslenme.Haberi yapan gazeteci kardesim.Benim günümü bu kadar altüst etmeye ne hakkin var birak zehirlediler diye yaz sana bu konuda itiraz edenmi var.Vurduklarini zehirlediklerini kabul etmisler illa da preslemelerini yazman sartmi.
Senin hic haberin yokmu Uluslar arasi Kaskas Kültürün den.Köpekler önce vurulur, sonrada preslenir bu adettendir.E napalim her önüne gelen gazeteci olup da.Haber yapmaya kalkarsa böyle olur.Sonra bir de dayak yersin.Sen önce kültürü ögrende ondan sonra haber yap.Hem günümüm icine yaptin hem de Kafkas Kültürünün icine yaptin.
Ha aklima gelmisken söyliyeyim.Burada misafiriz.Birde öteki taraf var.Bakalim orada ne presliyeceksiniz.Oradaki festivalin adini biliyormusunuz.Bilmiyorsaniz.Haberi yapan gazeteciye sorun o size anlatsin.
Biz adam olurmuyuz diye sorsam.Hep bir agizdan oluruz!... Hem de böyle bir adam oluruz deriz.MySpace Layouts


Saygilarimla.
Bir okurum bu yaziyi okuduktan sonra söyle yazmis:)
Sevgi Gücüm ölen köpeği Cherie için yazmış

Yaşadığı sürece beni ve eşimi hiç kırmadı... Hep sevgi verdi... Hiç şikayet etmedi, istemedi, kızmadı, bağırmadı... Hep yanımızda oldu... Günden güne keyfine, çıkarlarına göre sevgisini değiştirmedi... Küçücük şeylerle mutlu oldu... İsteği olmayınca küsüp kırılmadı... Azla yetindi... Kimseyi yargılamadı, aşağılamadı... Ona yaklaşanlar arasında ayırım yapmadı...
Bir yandan sessiz, kapalı bir kutu gibi ama diğer yandan saflığı ve dürüstlüğüyle de açık bir kitap gibiydi...

İçinde hiçbir kötülük ve art düşünce yoktu...Cherie'den öğreneceğim, örnek alacağım çok şey vardı...Bütün insanlığın bu sevecen, sımsıcacık dostlardan öğreneceği çok şey var. Onları yalnızca izlemek bile ilişkilerimiz ve mutluluğumuz için önemli dersler içerir. Çıkarsız dostlukların, sade arkadaşlıkların, mutlu, uyumlu, huzurlu beraberliklerin gitgide azaldığı, insanların birbirleri ve çevreleriyle barışçı, saygılı ve sevgi dolu ilişkilerinin yitirildiği bu devirde, hayvan dostlarımız bize yol gösterici olabilirler..devamı aşağıda

Cherie'nin iç sezgileriyle yoğurulmuş, fazla sorgulamayan bir bakış açısı ve sade bir yaşamı vardı. Kendini ya da başkasını etkilemek için özel bir çabası yoktu. Yaratılmış olmanın güzelliği ona yeter, eşsiz olduğunu bilirdi. İnsanların iyilik ve sevgi dolu olduklarına inanır, sevmek ve vermekle ilgilenirdi. Kimsenin öfkesine öfkeyle katılmaz, sabır ve sevgiyle yatışmasını beklerdi.

Kin diye bir sorunu yoktu. Kendisi kusurlu olduğu zamanlarda bile sevgiyle yanaşır ve sessizce özür dilerdi. Kıskançlık ve özenme nedir bilmez, nisbet ya da gösteriş yapmaz, kendini başka köpeklerle karşılaştırmaz, yarışa girmez ve kendine olan güvenini hiç kaybetmezdi.Evrendeki birlik ve bütünlüğün farkında, herşeyin ne kadar birbiriyle bağımlı, tek gerçeğin de sevgi olduğunu yaşamıyla göstermek isterdi..

Salı, Eylül 12, 2006

MESLEGINIZ NEYDI ?...


Dün Terörün hic akla gelmiyecek sekilde, olaninin 5.nci yili idi.Tv.ler gene o günü bize yasattilar.Binlerce kisi ölmüs terör adi ne olursa olsun bir kere daha lanetlenmisti.Ve ne idoloji tasirsa tasisin lanetlenecektirde.Tabii bizim konumuz bu degil.O günki ,günün yasanan olaylari icersinde.Kahramanca canlari pahasina calisan ve ölen itfayicileri,saglik görevlilerini ve polisleri gördük.Gözden kacan bir kahramanlar daha vardi ?... 3 Ucak hedefini bulmus bir ucak ise araniyordu.Bu demekdi ki.Havada olan 5000 binin üzerinde olan ucaklardan bir tanesi daha vardi.Gökyüzünde 1 milyona yakin insandan bir avuc teoristin daha büyük bir kaosa yol acilmamasi icin bütün ucaklarin derhal inise gecmesi idi.Okyonus üzerinden gelen 100 lerce ucagin Amerika hava sahasina girmeden.Kanada'ya yönlenmeleri veya Neu Fundland.Hava limanina inmeleri idi.Iste o andan itibaren Trafik Kontrolörleri bütün sorumluluklari üzerlerine almislardi bazi ucaklarin yakitlari Kanada'ya kadar yetmiyecek.Bazilari ise Amerikanin iclerine kadar ucacaklari icin haddinden fazla yakit tasiyorlardi ki bu da inise gectikleri zaman korkunc kazalara sebep olabilirdi.Okyonus üzerinden gelen ucaklarin cogu ise Büyük ucaklar idi.Neu Fundland hava limani inis pisti uzun olmasina ragmen eni cok dar idi.Bir anda 100 lerce ucagin inise gecmesi ve pilotlarla kominikasyon ayni anda olmasi da imkansizliklar arasinda idi.Yakitlarini bosaltma esnasinda arkalarinda baska bir ucagin olmamasi lazimdi.Bu bir avuc isimsiz kahramanlar 1 Milyon insani burnu kanamadan asagi indirmislerdi.Onlarin anisina asagida topladigim bir kac bilgiyi sunmak istedim.

Hava Trafik Kontrolörü: kendi sorumluluk sahasında uçmakta olan ya da bir Havalimanı/Hava meydanındaki tüm hava trafiğinden sorumlu kişidir.
Kontrolör Pilotlara tarafından verilen talimatlarla ICAO (Uluslar arası Sivil Havacılık Teşkilatı) tarafınca belirlenen hava trafik kontrol kuralları doğrultusunda ayırmalar gerçekleştirilerek hava trafik akışında güven unsuru sağlanabilmektedir.
Bir Hava Trafik Kontrolörü çalışırken, radar monitöründe ya da Meydan Kontrol Kulesinde göz ile hava taşıtlarını takip ederken, algılama, dikkat ve konsantrasyon unsurlarını bir arada ve yüksek düzeyde tutmalıdır. Pilota verilen talimatta yapılabilecek en küçük hata , uçağın başka bir uçakla havada çarpışmasına ya da yakın geçmesine sebebiyet verebilir.
Mesleki sorumluluğun en yüksek derecede olduğu Hava Trafik Kontrol Mesleği, ABD üniversitelerinde yapılan araştırmalar sonucunda en stresli 3 meslek arasında yer almıştır
Hava trafik kontrolörlüğü mesleğinin dünya standardı, pilota yakın maaş almaktır, kontrolörlerin çalışma koşulları, dinlenme süreleri çok önemlidir; bazı ülkelerde 2 saat çalışıp 2.5 saat dinlenme hakları vardır. Günde 6 ila 8 satten fazla hiçbir şekilde çalıştırılmazlar. Çünkü dünyanın en zor mesleklerinden biridir, sürekli olarak dikkat etmek zorundadırlar. Bir maden işçisi kadar bedenleri de bundan etkilenir, gözleri etkilenir, beyinleri etkilenir, kalpleri etkilenir. Bu yüzden, insanın bu kadar kendisini bütünüyle vermesi gereken bir başka meslek grubu belki de yoktur. Pilotluk bile bana göre bir hava trafik kontrolörünün taşıdığı risk kadar risk taşımamaktadır. Elbette pilotların yaptığı işi de çok önemsiyorum ama, sonuçta uçağı kaldırdiktan, sonra uçağı otopilota alır, bir süre öyle yol alır, sonra riskleri paylaşır. Ancak, bir hava trafik kontrolörü öyle değildir. Hava trafik kontrolörü işinin başına geçtiği andan işini bıraktığı ana kadar ki, bırakırken de belirli sorumlulukları vardır, asla gözünü o ekranlardan, insanlarla olan ilişkilerden koparamaz, ayıramaz. En ufak bir hata bile, birbirine zincirleme geçen kazalar meydana getirir.
Hava trafik kontrolörünün önemi her geçen gün daha çok artmaktadır. Çünkü özellikle havalimanları üzerindeki trafik hızla yoğunlaşmaktadır. Daha hızlı operasyonlar gerekmektedir. Üzerimizden geçen uçak sayıları artmaktadır. Bu yüzden hava trafik kontrolörlüğü, dünün, bugünün olduğu gibi geleceğin de önemli mesleklerinden biridir. Hava trafik kontrolörleri, sıradan insanlar değildir, öncelikle hepsi üniversite mezunudur, yabancı dil bilirler, dikkat, algılama ve çabuk karar verme yetenekleri gelişmiş insanlardır. Eğer biz bu mesleği ekonomik olarak, çalışma koşulları olarak daha yukarılara çekemezsek, yarın Türkiye hava trafik kontrolörü bulmakta ciddi biçimde güçlüğe düşecektir.
Türkiye AB kapısında bir ülkedir. AB standartları içinde de hava trafik konrolörlüğü çok önemli bir meslek dalıdır. Bizim hava trafik kontrolörlerimiz bugün Euro Control ile içiçe çalışmaktadırlar.
Avrupa Hava Trafik Sahası'nın bütün kültürüne, eğitimine ve bilgisine sahiptirler. Türkiye Cumhuriyeti'nin doğu sınırına kadar, hava sahası içinde, her şey güvenlidir. Bu bizim hava trafik kontrolörlerimiz sayesindedir. Bizim doğu sınırımızdan sonra uçaklar, bir yığın riskler ve problemlerle uçmaktadır. Yine dünyanın doğusundan gelip batıya geçen uçak pilotları da, Türk hava sahasına girdikten sonra büyük bir rahatlama duyarlar. Bu da aşağıda, kulelerde muhatap oldukları, yabancı dili doğru dürüst konuşan, verileri uluslarsarası havacılık kurallarına göre kendilerine aktaran, her zaman yardıma hazır hava trafik kontrolörlerimiz sayesindedir.
Saygilarimla

Pazartesi, Eylül 11, 2006

AMPUL !...



yorum siz.
Saygilarla.

Pazar, Eylül 10, 2006

PAZARIN SOHBETI...



Bu gün sizlerle görüp duyup günlük akis icersinde yer aldigi halde aklimiza gelmiyen,daha dogrusu düsünmek bile istemedigimiz bir konuyu ele almak istiyorum.Nedir diye soracak olursaniz ;bir raya koydugunuz yasam cizgimiz.Bu cizgi cocuklugumuzla baslayip ömrümüzün sonuna kadar takip edecegimiz bir cizgidir.Isin en güzel tarafi hayatimizdaki degisiklikler bu cizgi icersinde yürümesi bizler icin o kadar dogallasmistir ki ,bir yerde haberimiz bile olmaz.Ne gibi diyecek olursaniz genclik devremiz.Egitim yillari.Basarili olup olmamak da degil. Bunlar dogal olarak bu cizginin icersindedir.Sonra evlilik ,bir aile mutluluk veya mutluksuz.Hep bu saydiklarimiz siradan gelen bir tarzdir bizim icin.Kendimizi cok iyi taniriz; mücadele gücümüz ve zorlama sinirlari.Isteklerimiz.Hepsi senelerin bilgisi icersinde bizleri sasirtmaz.
Simdi gelelim esas bir konuya ya bu cizgimiz bir anda degismeye kalkarsa buna hazirmiyiz?...
Düsünün yolda gidiyorsunuz ayaginiz kaydi yanlis bir müdahale ile ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum olmussunuz.Turp gibi iken vucudunuzun herhangi bir kösesinde bir agri duyuyor.Tesadüfen gittiginiz Doktor o kücücük agriyi ciddiye alip sizin Kanser oldugunuzu söylüyor.Bir örnek daha üsüttügünüzü zannederken gögsünüze giren agrinin bir kalp hastaligi oldugunu söylüyor.Bu yasamda her gün olan fakat bizim düsünmek bile istemedigimiz, konumlar.Tabii bu günki gittikce de ilerliyen Tib'bin nimetlerinden faydalanip sihhatinize tekrar kovusabiliyorsunuz.Buraya kadar hersey normal gibi görünse de sizin.Yasam cizginiz yeniden cizilmektedir. Simdiye kadar yasama tarziniz geride kalmis olacak.Bu andan itibaren yeniden yasami ögrenmege basliyacaksiniz.Kendi basiniza bunu yapmaniz olanaksiz.Cünki böyle bir yasami tanimiyorsunuz.Belki rahatsizliginiz konusunda uzman dahi olsaniz.Bundan sonraki yasam icersinde hicmi hic bilginiz olmiyacaktir.Bir gün burada beni görevli olarak bir Hastaneye sevk etmislerdi.Orada bir vatandasima tercümanlik yapacaktim.Kendisinin nefes alip vermede bir problemi vardi.Yapilan tedavi iyi bir sonuc vermis ve kendisi eski sihhatine kavusmustu.
Simdi ise bir hastanede bir müddet kalacak daha sonrada muvaffak oluncaya kadar ambulant olarak terapi görecekti.Ben bir kac seans bu terapi de bulundum tercümanlik sifati ile Yüzlerce kisi vardi bu terapiyi gören gencler yaslilar.Orada ne ögretiyorlardi biliyormusunuz dostlarim hani dünyaya gözlerimizi actigimiz andan itibaren yaptigimiz siradan birseyi nefes nasil alinir ve nefes nasil verilir.Belki garip gelecek ama bazi insanlar bunu tekrar ögrenmeleri aylara hatta senelere vardigini biliyormuydunuz.Onun icin Allah böyle rahatsizliklari kimseye vermesin.
Simdi sihhatiniz yerindeyken.Kendinizi fikren hazirlayin böyle bir durumda bilginiz gücünüzün yetmiyecegini hayati eski günlere döndürebilmeniz icin.Tekrar o siralara oturmaniz gerekecegini biliniz.Niye diye soracak olursaniz ben hala o siralarin talebesiyim.Rahatsizligim dolayisiyla nasil eski günlerimden daha bir mükemmel hayat sürebilecegimi ögreniyorum.Baslarda gülmüs gecmistim.Hadi sende diye ama gördümki buna ihtiyac varmis.
Bu Pazarin dan sohbeti bu olsun sihhat ve mutluluk dolu Pazarlar.
Saygilarla.

Cumartesi, Eylül 09, 2006

ZEVKLI YORGUNLUK...

Saat 11 de is basi yaptim.Ortanca kizimin yeni evi 3 odasi ile bir korüdorunun halisini serdim.Sag olsun büyük damat romorkla alip getirdi.Bana da sermek isi kaldi.
Firmaya yaptirmiya kalksan 3 hafta sonraya termin yapiyorlar.Nakliyesi iscilik Halinin bedeline geliyor.Cocuklar careyi bende buldular.Hani bu isi de cok iyi beceririm.Okul caglarindan kalma cep harcligi kazanmak icin yapmadigimiz.Is kalmamisti.Torunun yatagini da monte ettim.Testini de yaptim.Büyük kizda duvara motifleri cizdi vallahi Resim konusu en büyük hobisi.Istedigini söyle neresi olursa olsun istedigini ciziyor.Örümcek adamla Komik arabayi Torun secti.Cicek motiflerinin
Siparisi öteki kizimdan.Burada yasiyanlarin cogu ister erkek ister hanim olsun cogu isi kendileri yaparlar duvarlarin kagitlanmasi,badanasi birde laminat isleri valla kizlar bu isin uzmani oldular.Kumas almislar yarinda perdeleri dikecekler.Büyük damada da nakliye ile lambalari verdik.Biraz yoruldum ama insan cocuklari ile beraber calismasi onlarin gözlerindeki pariltiyi görmesi her seyi unutturuyor.Simdi arkadaslarimin bloglarina gideyim onlar neler yapmislar.
Saygi ve Sevgiler.