Cumartesi, Mart 31, 2007

O SADECE BIR RESIM...


Resimlerin de bir dili vardır.Tıpkı yukarda ki resim gibi.Belki görünüsde bir gazeteyi andırır.İçinde haberler bulunan; ben onu resim olarak gördüğümde.Kırmızı yazılı CUMHURİYET.Siyahla yazılmış.ATA 'yı görüyorum.O bir resim; o resmi unutmıyacağım.
Zamanı geldiği zaman o resmi hep hatırlıyacağım.
Peki siz o resmi nasıl görüyorsunuz. ?

SAVAŞLARIN MASKESİ.


Savaşın gizli yüzü

Uzmanlar savaşın gizli kalan yanlarına dikkat çekti ve askeri sır adı altında cephede olup bitenlerin kamuoyundan saklandığını iddia etti. Savaş meydanlarındaki olayların yıllar sonra gün ışığına çıktığına işaret eden uzmanlar, Körfez Savaşı'nda ABD'nin Irak topraklarında ne kadar ilerlediğinin 10 yıl geçmesine rağmen hala bilinmediğini hatırlattı. ABD'li gizli servis ve askeri uzman John Pike, ABD'nin 1950'deki Kore Savaşı sırasında, No Gun Ri'de yaptığı katliamın da ancak 50 yıl sonra açıklandığına dikkat çekti. Vietnam ve Kosova Savaşları'nın, hala sırlarını koruduğunu söyleyen Pike, Afganistan Savaşı'nın 'sırlarının' da belki 10 yıl, belki de hiç bir zaman aydınlığa çıkmayacağını kaydetti.

No Gun Ri
26.Temmuz 1950 7. US-Regiment Nogeun-ri ye ulaşti.Kuzey Kore askerlerin den kaçan çevre köylerin sivilleri, yollara düstü. 500 ile 600 bulan siviller bir an da Amerikan bomba uçaklarının hedefi olmaya başladı.Bu saldırıda kore gözlemcilerin anlatımları ile 100 lerce kişi orada öldüler.Geri kalan siviller yakında bulunan bir tren köprüsü altına saklandılar.Bu arada Amerikan askerleri olay yerine ulaştıkları an.Bu kaçan sivillerin üzerine ateş açmaya başladı.İki gün süren bu kurşun yağmuru gece projekterler altında devam etti. O zamanlar çocuk yaşta olan Chung Goo Ho (69)
"her tarafa kanlar fışkırıyordu.Amerikan askerleri ufak bir çocuğun sinekle oynadığı gibi bizlerle oynuyordu" ifadesini kullanıyordu.En son çığlık annemin çığlığı idi; halen anlamış değilim neden neden bunu yaptılar.
Dün Alman tv.sin de gizli kalmış bir gerçek anlatılıyordu.O zamanlar yıl olarak 1950 senesini gösteriyordu.
5 sene gerisine gidecek olursak dünya yi korkuya saran elinde her ülkeyi tehdid altında bırakan bir ülke ve diktatörü.Evet dünyanın o tehlikeden kurtulması lazımdı.
Ülke istila edildi.Ne yazık ki o dünya yi tehdid eden silahlar bir türlü bulunamadı cevabı tıpkı 1950 senesin de ki gibi bir arşivin arasında tozlanmaya bırakılan dosya olarak kaldırıldı.Bu gün oralarda tıpkı 1950 senesin de ölen siviller ölüyor.Kadın, çocuk, erkek.Orada güneş doğmuyor orada barut ve kan hüküm sürüyor.Tarih devamlı olarak onları yazıyor.Kore,Vietnam,Afganistan,Irak,Lübnan,daha da akla gelmeyen yerler hep birer kahraman olarak.O kahramanların ellerinde çocuk ve sivillerin yapışmış kanları var.Sıra da İran gene aynı senaryolar.15 asker !...
Irakta ölen insanların sayısını kimse sormaya akıl edemiyor.
Bizler Koreli amcanın dediği gibi ufacık çocuğun elindeki sinek gibi oynanıyoruz.
Saygılarla.

Cuma, Mart 30, 2007

KANDILINIZ KUTLU OLSUN...



ERDIL


Mevlid Kandili ya da Mevlit Kandili (Arapça:مولد، مولد النبي، ميلاد النبي) İslam dininin peygamberi olan son peygamber Muhammed'in doğum gecesi, Hicrî Rebiul-evvel ayının onikinci gecesine ve bu gecede yapılan kutlamaya verilen isim. Klasik dönemde (Asr-ı Saadet ve Dört Halife Dönemi) kandiller yer almadığı için geçmişi pek eskiye dayanmamaktadır.

Mevlid, "doğum zamanı" demektir. İslam'da Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Muhammed'in doğum günü farklı mezheplerden birçok Müslüman tarafından kutlanır. Şiiler 17. günü Mevlid günü ve 17'ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki haftayı da Vahdet Haftası ilan etmişlerdir.

Kandil Geceleri İslam'ın ilk zamanlarında var olan bir adet olmayıp, hicrî 3. asırdan itibaren mistik çevrelerde kutlanmaya başlanmıştır. Türkiye'de Osmanlı Devleti padişahı II. Selim'den itibaren bu kutlama gün ve gecelerinde, minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte kandil adını almıştır. K.Vikipedia
Saygilarla.

Perşembe, Mart 29, 2007

YARIS...


YASAM ve ÖLÜM ARASINDAKI YARIS

ONLARDA BILIYOR...


Yunanistan maçından sonra seyircisiz oynadığımız zorlu bir maçı yenilmeden geçtik.İlk devresini 2-0 yenik bitirmemize rağmen inancımızı kaybetmeden; saha da ki bu güzel insanlar, onları kalplerine basanların yüzlerini bir kere daha güldürdüler.Teşekkür ederiz çocuklar, teknik ekip.
Şimdi size Şok gazetesinden aldığım bir haberi kopyalıyorum.
Saygılarla.

Norveç Teknik Direktörü Hareide nin Commerzbank Stadı’nda yer alan Atatürk posterinin kaldırılması için UEFA ya baş vurması hem oyuncularımızı hem de Fatih Terim i güldürdü!..

YUNAN taraftarların Atina’daki maç öncesinde Ulu Önder Atatürk e ağır hakaretler içeren pankartlar açmasından sonra şimdi de Norveç cephesinden saçma sapan bir istek geldi. Vikingler in hocası Hareide, Frankfurt ta seyircisiz oynanan maçlarda tribünlerin üzerine serilen dev Atatürk posterinden rahatsız olduklarını belirtip, "Türk oyuncular Atatürk ü görünce aşırı motive oluyor. O yüzden o posterin kaldırılmasını istiyoruz" ifadesini kullanıp, UEFA ya başvurdu. Tribünlerde yer alan taraftar resimlerinin de kaldırılması gerektiğini vurgulayan Hareide, "Tribünlerin tamamen boş olması gerek" dedi. Bu sözlerin sadece seyirci resimleri kaldırılsın bölümünü değerlendiren Fatih Terim in tepkisi sert oldu: Sevgili meslektaşım cansızlardan bu kadar rahatsız oluyorsa, canlılarla ne yapacaktı merak ediyorum. Verilen bu ceza galiba yetmedi. Pankartların Türkiye diye bağırmayacağını bilmemek bir teknik direktör için çok kötü bir şey. Oyuncularımız ise kendi aralarında, "Adamların ödleri patlıyor. Bu ne korkaklık. Sadece yeneceğiz. Canlarını acıtmayacağız ki" diye dalga geçiyorlar.

Çarşamba, Mart 28, 2007

TERBİYESİZLER....


Benim ŞEHİDİMİN üstüne serdiğim.Onun için canımızı vermeye hazır olduğumuz BAYRAĞIMIZ'a böyle bir hakareti yapmaya kimsenin hakkı yoktur.Bayrağa saygıyı yüce önderimiz ATATÜRK bize öğretmişti.Vatanimi istila edip İzmir'de bayraklarını diken düsmanlarını denize döktüğü zaman onun ayaklarına düşmanının bayrağını serdiklerin de; bütün dünya'ya oradan ders vermiştir.
Kaldırın o bayrağı düşmanım bile olsa o bir ulusu temsil eder diyerek bir bayrağın ne olduğunu anlatmıştır.
Şimdi sorarım bu yapılan terbiyesizliğin hesabını benim devletim nasıl soracak.Bu millet açlığa sefilliğe her şeye katlanır ama buna asla.

Türk bayrağını paspas yaptı!

Hollanda'da bir işadamı, ürettiği paspasların üzerine Türk bayrağını bastı. Türk bayrağı basılı paspaslar tepki çekti.

Hollanda'nın Amersfoort şehri yakınınlarında da bulunan bir işadamı ürettiği paspaslara Türk bayrağını basarak piyasaya sundu. Türk bayrağının renkleri olan kırmızı ve beyaz renkler ile bezeli, üzerlerinde ayyıldız bulunan paspaslar Hollanda'da yaşayan Türk göçmenlerin büyük tepkisine neden oldu.

Doorn kasabasında kurulan ve hergün yüzlerce Türk göçmenin alışveriş yaptığı semt pazarında ayaklar altına serilen Türk bayrağını basılı paspasları görenler harekete geçerek Hollanda'daki Türk dış temsilciliklerini bu çirkin uygulamayı durdurması çağrısında bulundu.

Türk bayrağının paspas yapılmasına tepki gösterenler, "Avrupa'nın değerlerine göre bile böylesi bir uygulama yok. Çok şey gördük. Ancak böylesi bir hakareti şahit olmadık" dedi.

Doorn kasabasında tezgâh sahibi Hollandalı esnaf M.J. v.Beek, CİHAN muhabirinin kendisine yönelttiği soruları suskunlukla geçiştirmeyi tercih etti. Hollandalı esnaftan bayrağın üreticisi ve pazarlayıcısı firmanın ismini öğrenmek mümkün olmadı.

Türkiye'nin Lahey Büyükelçiliği'nin olayın ortaya çıkması ile harekete geçtiği öğrenildi. Kaynak.Sabah Gazetesi.
Saygılarla.

Salı, Mart 27, 2007

KAPSAMA ALANI..


Siirt'te ''Yılın Doktoru'' seçilen, görev yaptığı köyü ve sağlık ocağını anlatırken heyecanını gizleyemeyen genç doktor Aydın, ''İlk önce onlar da beni biraz garipsedi ama şimdi çok seviyorlar. Türkçe konuşamayan çok sayıda hastam var. Onlarla tercüman aracılığıyla anlaşıyorum'' diye konuştu.

Yoğun kış şartlarının hayatı zorlaştırdığı köyün kendisinden önce 4 yıl doktor yüzü görmediğini belirten Aydın, kışın lojmanının suyu akmadığı için sağlık ocağının önündeki çeşmeden kovayla su taşıdığını, ısınmak için ise sobasında kırdığı çırpıları yaktığını kaydetti.

Bütün bunlar zor gibi gözükse de şikayeti olmadığını ifade eden Aydın, ''Oradaki halk böyle yaşıyorsa ben de yaşarım'' dedi.

Aydın, şunları anlattı:
''Köyde internet bağlantısı yok, elektrikler genelde kesik, yollar kışın kapalı, yazın tozlu. Cep telefonu kapsama alanı dışında ama biz 24 saat vatandaşın kapsama alanındayız. Bu ülkenin insanlarına hak ettikleri hizmeti vermek ve vatanın her yerine gitmek zorundayız. Cevizlik'e gitmekten son derece mutluyum. Şifa verdiğim insanların mutluluğu hiçbir maddi karşılıkla ölçülemez. Tekrar dünyaya gelsem yine doktor olur, yine Cevizlik'e giderdim.''

Şubat ayında köyün yakınlarına çığ düşünce yaralılara yardım etmek için karda 2.5 saat yol yürüdüğünü anlatan Aydın, ''Ama, 1 kişinin öldüğü 7 kişinin ise çığ altından kurtarıldığı olay yerine vardığımda hiç yorgunluk hissetmiyordum'' diye konuştu.Kaynak.Medi.mag.
Saygilarla.

Pazartesi, Mart 26, 2007

TAKIYECİLİK!..


Bir varmış bir yokmuş senede bir KADINLAR GÜNÜ varmış.O gün gelir yazılır çizilir yukarda ki başlık yapılırmış.Kelimeyi bilmiyorsanız size açıklıyayım :)
Onu da mı benden bekliyorsunuz evinizde hiç mı lügatınız yok ! Yoksa bir tane alın.

Ben size bunu iki haberle açıklıyayım. İki ayrı ülke den.

ALMANYA ; Faslı bir kadın kocasından dayak yediği için artık dayanamıyorum diye mahkemeye baş vurmuş.Sayın hakim bunun bir boşanma nedeni olamıyacağını cünkü Kuranda kadınların dövülebileceği yazılıyor; diye davayı düşürmüş.


TÜRKİYE
; boşanmaya kalkan eşlerden bir tanesi çalışan"erkek" diğeri de ev kadını imiş.Evlendikleri zaman hiç bir şeyleri yokmuş.Zamanla erkek çalışmış kadın da evinin
bütün düzenini eline almış çocuklarını yetiştirmiş vs.Sayın hakim boşanma kararında almış olduğu mal paylaşmasın da ki karar kadının katkısını % 31,5 olarak değerlendirmiş.Tabii ki ona düşen de o kadar olmuş.

Şimdiden "belki ölür kalırım kimin, kalacağıda belli olmazya ben tedbiren" gelecek KADIN lar gününü şimdiden kutlarım.

Saygılarla.
Ps.Yazıyı kısa tuttum her kez okusun diye.Bir sorum daha olacak yukarda ki başlık yanlişmı oldu?.

Pazar, Mart 25, 2007

PAZAR'IN SOHBETI.



Dün akşam bir avuç genç bizleri sevince boğdu.Türk takımına yakışır bir şekilde sahaya çıkarak disiplinli centilmence, rakipleri ile mücadele ederek hepimizin yüzünü güldürdü.Tebrikler ,teşekkürler gururumuz oldunuz.
Gelelim stadyumun da görebildiklerimiz.Hırçın bir Yunan takımı olmasına rağmen maç seyredenlere zevk verdi.
İlk golle sevinç den zıpzıp zıplayan seyirci, arka arkaya gelen gollerle sessizliğe büründü maçın sonunda da bu centilmence mücadele eden Türk gençlerini ayakta alkışladı.Bu sahneler de sporun en güzel tarafları idi.
Biraz da gölgeli kara taraflarına.Her ne kadar kameranların göstermemesine rağmen bazı kendini bilmezler.Bizim de alışık olduğumuz, manzaralari sergilemeye başladılar.Ellerine geçen bazı maddeleri sahaya attilar.Hatta bir ara kendi araların da bile kavga ettiler.
Bu da bize futbol maçların da bu şekilde davranışin onun bir parçası olduğunu göstermekte, bizler de alışmaktayız.İsterseniz söyle diyelim."Spordan anlamıyan Yunanlılar."

Ekran spor yayınını eylence programına bırakmıştı.Belki sizlerinde seyrettiği "Makina" diye bir program.Dün gece konuk misafirlerin medya ağırlıklı olması programın içerikliğini biraz daha da zenginleştirdi.Cumhurbaşkanlığı adayının konuşmaları da bir başka renk kattı.
Bu programa telefon ile bazı seyircelerin de katılması sorular sorması programi başka bir havaya sokuyordu.
Şimdi size bir seyircinin telefonla katılarak orada ki medya misafirlerine daha doğrusu bizlerin yasa yapıcılarına sorduğu bir sorular vardı.:

Milli takımımızın almış olduğu bu galibiyeti sevinçle kutluyorum.Şu anda SİLAH SESLERİ GELİYOR.Her zaman ki gibi beline silah takmasına müsade ettiğimiz.Mahlukatlar adı kutlama adi altın da gene silaha sarıldılar.
- Aman hemen içeri girin.
- Ben ufak çocuğumla kanape de oturuyoruz şu anda.
- "Telefon numaranızı bilseydim.Size penceresi olmıyan bir yere sığının derdim."
Şimdi size iki sorum olacak ?.
1. Yunanlı şu bardaklarını plastik şişeleri sahaya atarak sizin gözünüzde ne adı aldı ? Maçtan sonra belinde ki silaha sarılarak şehirleri silah seslerine boğanlar ne adı aldı ?
2. Bu silahı beline takmasına müsade eden ona ruhsat veren göz yuman hükümet , bürokratlar ne adı aldı !..
Kalın sağlıcakla.
Dip not: Türkiye de olsaydım ömrüm mahkemelerde 301 le yargılanmakla geçerdi.

Cumartesi, Mart 24, 2007

PERHIZ / LAHANA TURSUSU ...


Küresel ısınma ile ilgili önlemler dizisine ; hava yolculukları da girdi.
Hava yolculukları Internesyonel bir norm içerikliği taşıyabilmesi için çalışmalar başladı.
Bu gün bilinen gerçekler den bir tanesi de uçakların küresel ısınma da katkısı % 3,5 lara ulaşmış
olmasi.Bu durum arabaların havaya verdikleri Co2. nin 5 katıdır.
Yapılan istatislikler de 1990 - 2004 yılları arası hava yolculukları % 87 artmiş bulunmaktadır.
Kyoto Protokolün de belirtildigi gibi ülkeler arası ve iç hatlarda ki Co2 miktarının ayarlanması ve bunun bedelinin ödenmesi üzerinde çalışılmaktadır.
AB bu önlemler ile dünya da "Küresel Isınma" çalışmaları ile 1.nci olma yolunda dir/mi dır ?
Tabi ki bu önlemler turustik ve iş nedeni ile seyahat edenlerin cebinden çıkacaktir.Bu da aldıkları biletler de bariz bir şekilde hissedilecektir.
Buraya kadar sevindirici bir haber havayı kirleten bedelini ödeyecektir.Gelelim Perhizin ; lahana turşusuna :)
Monarşi,devlet büyükleri,bürokratlar,AB parlamenterleri bu durumdan muaf tutulacaktir.
Şimdi sorarım size havayı kirleten Co2 'nin ucuz charter uçaklardan çıkması veya bu muaf tutulan uçaklardan çıkması arasında ki bir farkın ne olduğunun bu ihtiyara anlatılması !
Vah benim vergi mükellefim ..
Bu yolla toplanacak paralar küresel ısınma ile ilgili çalışma ve yatırımlar da kullanılacak.
Bu gün Berlin "baş şehir" diğer şehirler arası gidip gelen bürokratların hava kirliliğine katkısı
senelik 100 bin ton Co2 olduğu Stern mecmuasının yapmış olduğu araştırmalar da belirtilmektedir.
Bu gün iletişim baş döndürecek derecesin de ilerlemektedir.Sıradan bir vatandaş bile dünya nin her köşsine görsel olarak evinde ki bilgi sayarları ile ulaşabilmektedir.
Bu gidip gelmeler neden bürokratlar arasında ; görsel konferans içerikliğin de yapılmaz.
En önemli atılım politikacılardan gelmesi gerekmez mi ?
Ama benim sevgili politikacım bak ben uçak araba ile yolculuk dan feragat ediyor toplu taşımalardan bir tanesi olan Tren ile yolculuk ediyorum.4- 5 saat evvel yola çıkan makam arabası onu ineceği istasyon dan alır.Bu ise bir fıkra değil skandaldır."yaşanmış olay"
Kalın sağlıcakla.
Saygılar.

Cuma, Mart 23, 2007

Üf be egitim egitim !...


Yukarda ki resim de bir faturanın resmini görüyorsunuz.Bu yapmış olduğunuz işin detayları ve tutarları vs.
Bir de Garanti bölümünde V.O.B. diye 3 adet harf konmuş.Acaba bu nedir ?
Gelin bu işi baştan alalım.Ufak bir bahçeniz var.Bahçenize bir usta çağırıp bir teras yaptırmak istiyorsunuz.Usta size kaça yapacağına dair bir teklif veriyor.Bir kaç ustaya sorduktan sonra bir tanesin de karar veriyorsunuz.Terasınız istediğiniz bir şekilde bitmiş.Şimdi ödemeye kalmış sıra .Usta size vermiş olduğu teklif içersinde bir fatura kesiyor.Sizde ödemeyi yapıyorsunuz.Buraya kadar her şey normal.
Faturanın altında usta yapmış olduğu işin kaç sene garantisi olduğunu yazmamış.Örneğin 2 sene veya 1 sene bilemediniz 3 sene.
Her şeyden önce o usta bu işi yapabilmesi için " ilk öğretimi bitirdikten sonra ki, bu 10 sene.Ondan sonra 3 sene meslek okuluna gitmiş olması şart.O bir amele olmuştur.Eh inşaat amelesi de o işi yapabilir.Peki o amelemiz bu üç sene içersin de ne yapmıştır meslek okulun da ?Haftanın bir gününü okulda.Diğer 4 gününü de Bir inşaat firmasında bu mesleği öğrenmek için çalışmışdir.Bu arada İşçi bulma kurumu ve çalıştığı firma Devletin ön gösterdiği miktarda bir ücret ödemişdir.3 sene geçmiş Meslek okulunun sözlü yazılı imtahanları neticesin de diplomasini alıp inşaat işçisi olmuştur.Tabii ilerde ustabaşı olmak için tekrar okula giderek imtihanlar sonunda kalfalığa teknikerliğe hatta Mühendisliğe kadar yolu açıktır."
Gelelim esas konumuza o kadar şey bizi ilgilendirmiyor.Bizim usta eğer size başta bir garanti anlaşması yapmamış ise.İşte devletin sistemi devreye girer.O üç kelime V.O.B bu demektir ki."Her kırtasiyeciden temin edebilirsiniz".Orada aynen söyle der sayın usta başı yaptığın bu teras sana öğrettiğimiz koşullarda DİN bu da bir teras yaparken tesbit edilmiş ölcülerdir; yapmış işin garantisi 5 senedir.Bu 5 sene içersinde dış etkenler hariçinde bir bozulma olduğu taktirde tarafından derhal bertaraf edilir."Ücret almadan".O tamir ettiğin yer gene 0 dan 5 sene garanti içersine girer.Bizim usta okulda bu V.O.B ve DİN leri okur .Her mesleğe göre çevrecilik daha bir çok dersleri vardır.Bir de ona öğretilen şey yapacağının sınırlarıdir.Peki bu ne demek !...
Siz usta dan bizim terası yaparken buraya bir lamba koymak istiyoruz acaba bir kablo çekebilirmisin veya terasın altından bir su borusu.Bizim maharetli usta hemen size elektrik kablosunu veya su borusunu terasın altına çeker yanlız üstünü kapatamaz.Hemen herşeyi bitirdiği halde ilk önce su tesisatçısı ustayı çağırır vaya elektrik tesisatçısını.Onlar bakarlar herşey V.O.B a uygunsa bağlantıları yapıp giderler.Esasında bizim usta çekmiştir bütün tesisatı.Alt tarafı üç kablo prize veya elektrik kofrasına bağlanacaktı 60 saniyelik iş.Yapamaz o 60 saniyelik iş için gene meslek okuluna gidip.Bir üç sene daha okuması lazımdır.Ne komikler değilmi !..Sistem sistem.Yandık vallahı adamlar ya bizi AB ye alırlarsa .Haydii bu yaştan sonra iki vida için okullara.
Bir de 3 sene!..
Saygılarla .

Perşembe, Mart 22, 2007

RESIMLERIN DILI OLSA!..


Tipik bir ara sokak !..
Resmi dikkatlice incelediğimiz zaman göze çarpan şeyler neler :)
Kaldırım üce bölünmüs; yayalar, bisikletlilerin kullandığı yol;arabalarına inip, binerken olan bölüm.
Bir ağaç arabalardan park ederken zarar verilmemesi için korkuluk.
Karşıdan karşıya geçebilmek için yaya şeridi ortada da bir bekleme adası.

Tehlikeli bir kaldırım.Eğer satıhta ki taşlardan bir tanesi 1,5 cm yükseklik de bulunduğu taktir de o bölüm hemen tamir edilir.Bundan belediye sorumludur.
Kaldırım mühendisleri her gün kendi mintikaların da ki kaldırımları dolaşarak denetlerler.Yapmış oldukları arızalı yerlerin tamiri için gerekli tasaron firmalarına bildirirler eğer tehlike li gördükleri taktirde derhal kendileri ilk önlemi alırlar.
Kanunlar bunu mecbur kılmıştır. "Sistem hükümetin bir numarali kontrolorüdür."

Bazen de kaldırımlar evlerin inşaatları yüzünden iki metrelik demir korkuluklarla daralır.

Sahi neden resimleyip yazdım.Herhalde gene bir şeylere kafam takıldı.
Saygılarla.

Çarşamba, Mart 21, 2007

BLOG'lar



20 Şubat dan 20 Mart'a kadar Milliyet blog da yazdım.Çok güzel bir atılımdı.Öyle sandım Erdil'in Günlüğün de ki eski yazılarımı orada yayınlamaya başladim.İnanmıyacaksınız ama 1 senede burada ulaştığım bloğuma girme sayısını, orada 1 ay içersinde geçtim.Yazılarıma menfi müsbet yorumlar da aldım.

Arada bir fark vardı.Burası ile orası arasında; yazınız editörler tarafından okunup karar verilmesi idi.Mesela dünku yazım kabul edilmemişti nedeni ise.Kısa imiş!..Bir ondan evvel Pazar sohbetlerim de ki ağaçlar ve çiçekler ile ilgili bir yazım kabul edilmedi.Nedeni ise internet sayfasından kopyalanmış olduğunu yazarak lütfen kendi bilgilerinizi paylaşın diyordu; sayın editör.Bak bu arada haklı idi o yazı internetten alınmışdi. Bir zamanlar,Almanca olarak yayınladığım bir yazı dizisi idi.Eğer o yazıyı yazan bölümün kaynak bölümüne gittiği zaman benim bundan kaç sene evvel yazmış olduğumu anlıyacaktı!..
Tabii bu durum karşısın da o sayfa benim için kapanmış oldu bir tıkla silindi gitti.

Benim için mühim olan bir dosta ulaşabilmek, onun güzel sayfasın dan bir şeyler okumak veya onların sayıları az dahi olsalar, sayfamdan bir iki yazı okumaları benim için yeterli sayılır.
Gene burada olsun veya bahçemde olsun beraberiz.
Saygılarımla.

Salı, Mart 20, 2007

Türk degiliz Adam da degiliz !...

Biz Türküz O Alman




Foto galeri Manken Doğa Bekleriz, Şebnem Schaefer'ın DYP saflarından siyasete atılmasını eleştirirken, "Bir kere Şebnem Almanyalı.Bizler Türküz, o Almanyalı. Almanya'da yetişmiş. Bizim gelenek, görenek, örf ve adetlerimizden bihaber.Biz Türküz o Almanyalı, ne alaka. Daha Türkçe'yi bile döğru düzgün konuşamıyor, kendini nasıl ifade edecek. Kendini ifade edemeyen bir insan nasıl bir partiyi temsil edecek" dedi.
Hürriyet.

Yorum : Sayın Manken Doğa Bekleriz.Size yerden göğe kadar hak veriyorum.Bu kadar zamandır.Yurttaşlık görevi olan seçme hakkını bile vermiyen bu gün iktidar olsun muhalefet olsun bütün hükümetler bizleri yurttaşı olduğunu görmedikten sonra sizin bu sözleriniz.Deve de kulak.
Ufaçık hatırlatma keşke bir de tam olarak açıklaşa idiniz.Almanlar da bize siz "A l a m a n" değilsiniz diyorlar.
Kaldıkmı ortada hadi bakalım bize bir isim bulun ki biz de kimliğimize kavuşalım.
Saygılarla.
Dip Not.: Hürriyet'in vermiş olduğu tv reklamlarında söyle deniyor."Hadi oy hakkı veriniz.Bunca senelerdir ihmal ettiniz."Onlar da Adam yerine geçsinler" Hayret Türk değiliz.Adam bile değilmişiz.

Cumartesi, Mart 17, 2007

SAKALLI CELÄL


-Doğada rahvan yürüyen at yoktur. Bütün atlar tırıs gider.Üstüne binen de at koştukça zıp zıp zıplar.Ama herifçi oğlu atın üstünde rahat gitmek için daha tay iken ön ve arka ayaklarını iki taraflı olarak iple bağlıyor. Tay, yürümek için ön ayağını ileriye atınca ip arka ayağını da çekiyor ve tay zorunlu olarak yaylana yaylana yürümeye başlıyor ve zamanla buna alışıyor. Bir süre sonra adam ipleri çözünce at rahvan yürümeyi sürdürüyor. Doğal yürüyüşünü de unutmuş oluyor.
Bir gün Sivas'ın bir ilçesinde Kaymakanlık yapmış bir arkadaştan işittim ki, o ilçenin köylerinden birinde dilenci yetiştiriliyormuş! Çocuk doğduğunda henüz kemikleri kıkırdak halinde iken ana-babası kolunu bacağını büküyormuş ve zavalli çocuk zamanla acayip bir görünüm alıyor; büyüyünce de İstanbul'a postalanıyormuş.Dilenci şebekesinin eline.

- Nasıl, insanın kolu bacağı acayip şekillere sokulabiliyor;atın doğal yürüyüşü değiştirilerek doğal olmayan bir biçimde yürümeye alıştırılabiliyorsa bizim başka bir organımız, beynimiz de aynı yöntemle bozulabilir, sakatlanabilir !
Boş inançlara saplanıp kalır, gerçeklere ulaşamaz. Bir kez sakatlandıktan sonra baynimizi sağlığına kavuşturmak çok zordur.Ancak, çok okumakla, kültürümüzü genişletmek ve derinleştirmekle belki sağlanabilir.
-Sayın Orhan Karaveli onu araştirip yazdığı Sakallı Celal kitabında aynen böyle anlatıyordu.
İnsan kitabı okudukça bu günleri sanki o zamandan görmüş gibi anlatıyordu.
Aşiyan mezarlığın da yatan Sakallı Celäl'in mezar taşında "Celal Yalınız 1886-1962 "
yazılırdır.Nedense soyadı Yanlız değilde "Yalınız" olarak geçmiştir.
İsmin altında bir de Türkçe ve Farsça karışımı dize:


BAĞBAN BİR GÜL İÇİN BİN HÄRE HİZMETKÄR OLUR.



'Bu günün Türkçesiyle; Bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır.

Tek isteği vardı Sakallı Celal Bey'in : Türkiye'nin, Atatürk'ün yolunda giderek aydınlık günlere ulaşması.Bu uğurda bir şeyler yapabilmek için 'bin dikene katlandı'.
Kim bilir, belki de yeterince yararlı olmamanın üzüntüsüyle göctü gitti.
Ya bu günleri görseydi ?
Beyin kanamasından değil de 'kahırdan'ölürdü sanırım.
Eğer hafta sonu eviniz de bir köşeye çekilip biraz kitap okumak isterseniz.Onun hayatını içeren bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Saygılarla.

Pazartesi, Mart 12, 2007

Kıskanıyorum /Özlüyorum



Zamanı değirmenin taşlarına benzetirim.İçine aldığını ögütür gider.Değişir içine aldıkları,zamanın yeniliklerine.

O zaman taşına bizlerin gayrisinden başka, bir de meslekler girir ki.Bizleri bile şaşırtır.Kaybolanlar, dönüşümle karşımıza çıkanlar.Zordur insan oğlu için ayak uydurmak.Geriye kalan inzivaya çekilmek,arkadan gelenlere yol vermek.Bu bazen fikir işçileri içinde geçerlidir.Onların dünyası teknoloji girdabında her gün bir başka yönlere dönüşmektedir.Haber almak bir bir tuşun tıklanmasına geçmiştir.O ağ gün geçtikçe şekilden şekile girmektedir.

Bu gün istendiği zaman ufacık bir köyün odasından.Milyonluk metropol'ün salonlarına girilebilmektedir. Gazetecilik mesleği de, bu teknoloji rüzgarının önüne katılmış savrulup gitmektedir .

Kocalmaya alışıyorum dünyanın en zor zanaatına,
kapıları çalmaya son kere,
durup durmadan ayrılığa.
Saatler, akarsınız, akarsınız, akarsınız...
Anlamaya çalışıyorum inanmayı yitirmenin pahasına.
Bir söz söyleyecektim sana söyleyemedim.
Dünyamda sabahleyin aç karına içilen cıgaramın tadı.
Ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı.
Kıskanıyorum öylelerini kocaldıklarının farkında bile değiller,
öylesine başlarından aşkın işleri.
N. H. Ran

Tıpkı üstadin söyledikleri gibi.Kıskanıyorum /Özlüyorum "yazıyor yazıyor "diye sabah fırından çıkmış taze ekmek misali .Satılan gazeteleri.

Özlüyorum haberin içine katılmış mücadeleyi alın terini.

Özlüyorum sayfaların içinden genzimi yakan kağıdın,mürekkebin kokusunu.

Özlüyorum haberi yetiştirmek için koşuşan,geceyi gündüze karıştıran kalemleri.

Özlüyorum dört beş sayfayı geçmiyen, ticari düsünceler taşımıyan sabahları zevkle okuduğum gazeteleri.

Belki benim genarasyonumun anılarını söyle bir yoklarım bir başka yazımda.O günleri anarak.

Saygılarla.

Pazar, Mart 11, 2007

PAZARIN SOHBETI.

8 Mart kadinlar gününü kutladik.Bu gün 11.Mart ve asagidaki haber.Desenize gene bir 8.Marti bekliyecegiz.Yazik yazik cok yazik...

Şok itiraf: Bakire değilim ki...
Güzel şarkıcı Ebru Elver, katıldığı canlı yayında "bakire" olmadığını itiraf etti.

Daha gecen gün sitemiz de gereken cevabi vermis idik.Yok kendini sabah programlarinda zannediyor
’Senin yoncanı yiyeyim’ cezası

AKP’li Mimarsinan Belde Belediye Başkanı Bozgeyik 65 kursiyer için düzenlenen diploma töreninde "Yonca şeklindeki kavşak ne zaman bitecek" diye soran M.Z.’ye "Senin yoncanı yiyeyim" cevabını verince mahkemelik oldu. Bir genç kıza herkesin önünde hakaretten mahkum edilen Bozgeyik, 1740 YTL para cezası ödeyecek.

Tv.lerde seyrederken en güzel sahne Polis arkadasin "kameralar önünde sov yapmayin demesi"Ne yapsin onlarda alistilar her gün her gün karsilastiklari sov misali olaylara.

CHP milletvekilinin çantasını çaldılar
İKİ kapkaççı, Dolapdere’de CHP İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel’in kullandığı otomobilin camını kırarak çantasını çaldılar. Yaya olarak kaçan kapkaççıların çaldığı Gürel’in çantasında 550 YTL, milletvekili kimliği, CHP üyelik, kredi, ATM, sağlık sigorta kartları, ehliyet, nüfus kağıdı ve Nokia marka cep telefonu bulunuyordu.

Kabahat kürk olmus kimse giymemis.Peki biz gördügümüz de ne yapiyoruz.Hemen ilk önlemi kendimiz aliyormuyuz.Yoksa kafa sallayip yanindan gecip bir olay oldugu zaman
avaz avaz bagirip uzman mi oluyoruz.

Rögar özürlü şirket mağdur durumdaymış

Rögar kapağını güvenli bir şekilde takmayarak 5 yaşındaki Dilara Dumrul’un ölümüne neden olan MVM şirketinin yetkilileri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a firmalarının itibarının zedelendiğini ve mağdur olduğunu söylediler.

Hayirli Pazarlar Saygilarla.

Perşembe, Mart 08, 2007

Saygıyla eğiliyorum.



Bu gün Dünya Kadinlar Günü.Milyarlarca kadinimizin 365 günün den bir tanesi.Onlar Dünya kuruldugun dan bu yana biz erkeklerin her zaman yaninda,arkasina,önünde olmus,
bizleri yetistirmis.Yasamimizin vaz gecilmez bir isigi olmustur.Onlarin anisina iki güzel kadinimizi tanitarak.Bu önem tasiyan günü paylasmak istiyorum.

Nene Hatun:
'Tarihimize "93 Harbi" adıyla geçen Türk-Rus savaşında Erzurum'un Aziziye Tabyası'nda gösterdiği kahramanlıkla adını tarihe yazdıran Türk kadını. Erzurum'da doğdu, tam doksansekiz yıl orada yaşadı. Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı ve anıldı. Ömrünün son demlerini "Üçüncü Ordu'nun annesi" olarak geçirdi. 1955 yılında "Yılın Annesi" seçildikten sonra, 22 Mayıs 1955 günü Erzurum'da zatürreeden vefat etti, Aziziye Şehitliğine gömüldü.'

Bu günkü haberleri göz gecirirken, bir sayfa beni gene Sanli Tarihime gömdü. Ey Nene Hatun Nur icin de yat.

Senin torunlarinla gurur duymalisin. Asagidaki haberi gördügün zaman.
22 Mayıs’taki it dalaşında uçağı Yunan F-16’sıyla çarpıştığı için denize atlayan ve Panama bandıralı şilebe çıkan Türk Pilot Yüzbaşı Özdemir’in kurtarılmasının altından bir kadın kahraman çıktı: PİLOT ÜSTEĞMEN AYŞE AYNA. Ayşe Üsteğmen, aksiyon filmlerini andıran bir operasyonla Yüzbaşı Özdemir’i, Yunan askerlerinin elinden alıp, yurda getirdi.

Bu kahraman Türk kadinlari gözlerimi yaşartti. Sizlerle gurur duyuyorum. Payidar olun.

Dünya kadınlar günü anısına.
Saygılarla.

Salı, Mart 06, 2007

DEGISEN BIR SEY YOK.


Dün aksam gene harika sahnelere sahit olduk.Gene hastaneler.Dayak yiyen hastalar.Iskenceler.Hademeler.Seyretmiyenler pek bir sey kaybetmis sayilmaz son iki ay icinde sergilenen manzaranin aynisi.Tek fark mekanin yer degistirmesi.Netice alinan tedbir o da ayni. Savciligin aninda hareketi.Tutuklanmalar.Saglik Bakanin müfettisleri sorumlu kisiler hakkin da raporlar.Buraya kadar yazdiklarim hepimizce bilinen bölüm.Bu sekilde önüne gecilebilinirmi ? HAYIR.Peki bu dayak yiyen hastalarin ilerdeki tarihlerde adayimisin ? EVET.Icinizden bir tanesi bana garanti versin böyle bir durumla karsi karsiya kalmiyacagini.Ne oldu niye bana bakiyorsunuz ? Öyle.Her biriniz adaysiniz.Cünkü suclu o zavalli hapise atilan kisiler olmadigi icin.Zavalli diyorum.Onu suca iten daha dogrusu yaptigi bu insanlik disi hareketlerin bir suc oldugunu ögretmediginiz icin biziz.Egitim diye her karsilastigimiz aci görüntüler karsisinda yaziyor avaz avaz bagiriyoruz.Gecen sene iki yazi yazmistim birazda bu yazilar hakkinda tepki de gördüm.Tarihleri tikliyarak tekrar bir daha okuyun o zamanlar neyi anlatmak istemisim.Eger bu egitim sistemi degistirmedigimiz taktir de yapilan her isin degerini ögrmedigimiz taktirde daha bu sahneleri cok görebiliriz.
Bu gün bir hademe hastahanede calisabilmesi icin 10 senelik zorunlu egitimden sonra 3 sene de mesleki egitim almasi gerekiyor.Bilmem anlatabildimmi.Iste o zaman ben o meslege saygi gösterebilirim.Cünkü hastaneye düstügüm zaman dayak yemem % l olarak kalir.16 Agastos 2006 tida Inci bölümü.18.Agastos.2006'ti da ikinci bölümünü yazmistim.
Saygilarla.

Pazar, Mart 04, 2007

MASKENIN ALTINDAKILER..



AKP’li Belediye Başkanı Cuma Bozgeyik, dinleyici topluluğuna aynen şunları anlatıyor:

- Başkan: "Kaymakam Bey, Kuşadası’nda kaymakamlık yaptı. Orada bir efe var, müthiş Atatürk hayranı. Atatürk deyince adam hemen ayağa zıplıyor, selam duruyor. Şöyle oluyor böyle oluyor filan. Şimdi gün oluyor harman oluyor, Atatürk’ün yolu Aydın’a düşüyor. Kuşadası’na. Şimdi efe de, istasyon meydanında çayhanesi var. Atatürk deyince adamın aklına böyle iriyarı, böyle palabıyıklı, ne bileyim üniforması filan, her şeyi ile böyle dev gibi bir adam hayal ediyor. Süslüyor dükkánını. İstasyona iner inmez ona çay kahve ikram edecek. Bekliyorlar. Şimdi tren geliyor, yavaş yavaş yanaşıyor. Bizim efe her şeyi ile hazır vaziyette. Trenden inecek o güçlü, heybetli, cüsseli adamı bekliyor şimdi. İniyor kısa boylu bir adam. Bıyık mıyık da yok.

- Dinleyenler: Ha ha haaa... (Gülüyorlar.)

- Başkan: Efe yıkılıyor bir kere şimdi. Olsun diyor, yüreği büyüktür bizim Ata’nın diyor. Sesi mesi gürdür şimdi filan. Tabii o zamanlarda televizyon melevizyon yok. Sesini filan bilmiyorlar. Konuşuyor. Sesi cılız bir adam. Eyvah, efe bir daha gidiyor.

- Dinleyenler: Ha ha haaaa... (Gülüyorlar.)

- Başkan: Bütün hayaller suya düşüyor yavaş yavaş. Olsun diyor, yüreği şeydir, büyüktür diyor. Geliyor şimdi. Ne içersiniz sayın paşam? Kahve diyor. Nasıl olsun? Şekerli olsun diyor. Yapma be paşam diyor. Böyle yığılıyor herif.

- Dinleyenler: (Gülüşüyorlar...)

- Başkan: Ha ha haaa... Bunu da mı yapacaktın bana diyor. Ha ha haaa... Efendim özür dilerim, o yörede şekerli kahveyi ibneler içermiş... Ve bizim adam orada düşüp bayılıyor... Ha ha haa... Hi hi hiiii..."

TAKKE DÜSTÜ KEL GÖZÜKTÜ.
YORUM :

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.
Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.
Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.
Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.
Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.
Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

Yorum da anlasilmiyan bir taraf varmidir ? Eger var diyeniz varsa tekrar yazalim.
Bu yaziyi her Türk gencinin görevi olarak size sandik icinde bir oy pusulasi ile gönderelim.
Saygilarla.

Cumartesi, Mart 03, 2007

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ."miş,muş"lar.


Bir varmış bir yokmuş.Bu dünyamızın bir çok köselerinde yaşıyan insanlarımız varmış.
Bu masalımız yarım asır öncesinden başlar.
Cennet gibi bir Ülke varmış, orada yaşıyan insanlar köylerinde toprağını eker biçer kıt kanaat da olsa geçinirlermiş.Bu temiz insanlar bir su kadar saf imiş.Büyüklerini dinler, kücüklerini de ellerinden geldiği kadar yetiştirmeye çalışırlarmış.Böyük şehir bilmezler, onların en böyügü sayılan kasabaları imiş.Genç delikanlılar vatan hizmetleri sırasında biraz olsun şehri tanımaya çalışırlarmış.Neyse efendim daha fazla uzatmıyalım.Bir gün olmuş Tabiat felaketleri onları zaman zaman yoklamış.Ne elde var ne belde aman demiş bu insanlar .Devlet baba bize bir el ver.Başka kime el açsınlar.Devlet baba bakmış ki her geçen gün bir köşeden ses geliyor.Bu arada da Avrupa diye bir kıta'da silkelenmiş, uzun bir koşuya çıkıyormuş.Amma velakın taze körpe can'a ihtiyaç varmış.İşte tam o sırada bizim devlet baba fırsat bu fırsat bir çırpıda mesele cözülür demiş başlamış , tren tren adamları oralara göndermeye.Aman demişler bu insanlar ne dil bilir ne de yol ne yapar bu garipler ? Devlet baba tanımaz mı tebasını bak demiş yıllardır kapısını çalmadığım halde bu zamana ulaşmışlarsa orada da başarırlar.Belki de bize bile faydalı olurlar.Bu göç milyonlara dayanacak bir şekilde devam etmiş.Devlet baba bu arada onları hiç unutmamış.Her istediklerini yerine getirmiş.Gelecek nesilleri için okullar açmış .
Binlerce öğretmenler göndermiş.Eğer bir gün geri dönecek olurlarsa burada iş yerleri kurmaları için zemin hazırlamış.Velasıl Devlet onlar için tam bir baba olmuş.Masal bu ya.Onlarda her çalıştığı kuruşu yatırım olsun, ailelerine yardım olsun da,olsun hep göndermişler.Bu arada o kadar kanun çıkarmış ki Devlet baba yazmakla bitmez.Ama onların vatandaşı olduğunu unutmaması için, en büyük Vatandaşlık hakkı olan OY HAKKINI kullanabilmeleri için canla başla çalışmış.Her seçimde Avrupanın göbeğinde sandıklar kurulmuş onlarda vatandaş olduklarını bir kere daha içlerinde hissetmişler.Gelmiş geçmiş Hükümetlere bu masalın için de bütün kardeşlerim adına TESEKKÜR ederim.
Bu gün 82'nci vilayet olarak 6 milyona yakin vatandas bulunmaktadir.Istatislikler bu rakkamlari yaparken.Diger vatandasliklara gecenleri icine almamaktadir.
Saygılarla.

Cuma, Mart 02, 2007

SENE KAC ?


Sene 2007'i bir Ülke kadinlarin para karsiligi satildigi"baslik parasi".Satilan malin
iade alinmayacagi kaidesi büyük yazilmis."Töre".Cikarlarin beyinler icinde kiliflara uydurulmasi söz hakkinin olmadigi hem cins "kadin".Namus'un o cok özlenen bir dilde sivrisinek oldugunu bilmiyen kafalar."erkek".Kanunun nasil uygulanacagi caresi ariyan bürokratlar"Aydin kesim".Hos görü,uyum saglamak icinde cirpinan bir avuc insan
"uzaktan seyreden halk".Gazetelerde her gün haber yapilan konu."Insanlik".Sene 2007
Ekliyeceginiz daha seyler varsa altina ekliyebilirsiniz.
Saygilarla.

Perşembe, Mart 01, 2007

HABERLER...


ABD'de askeri mahkeme, bir hava kuvvetleri yüzbaşısını, 4 erkeğe tecavüz etmek ve 2 erkeğe de tecavüz girişiminde bulunmak suçundan 50 yıl hapse mahkum etti.

98 yaşındaki kadına taciz

Meksika'nın Irapuato kentinde 98 yaşındaki bir kadın, 48 yaşındaki adamı kendisini taciz ettiği iddiasıyla mahkemeye verdi.

Kocaeli'de özürlü bir kız çocuğuna tecavüz etmek istedikleri iddiası ile 4 kişi gözaltına alındı. Kız çocuğunun zihinsel engelli olduğu belirtildi.
O esnada bölgede devriye gezen Jandarma ekipleri, sesi duyarak, o tarafa gidince zanlıları suçüstü yakaladı. Gözaltına alınan 4 kişi, jandarma ekipleri tarafından bugün Körfez Adliyesi'ne çıkartıldı.

Paris'de ki Christian Lacroix'in sergiledigi deri ve kürk agirlikli defilenin en doruk noktasi trasparent üzerine"Ciplak gezerim kürk giymektense" yazisi ile gündeme
oturdu.

Vallahi ucuz kurtulmus insan yukardaki haberleri okuyunca.