Pazartesi, Aralık 18, 2006

DOĞADAKİ CANLILARI ÖRNEK ALIYORUZ

Pazar'in Sohbetinde Doga'nin harikalarından bahs etmiştik.
Bu gün de Tarihin bizlere verdiği delilleri ve bir kaç örnekle gizem dolu harikaları anlatmak istiyorum :

İnsanların ölü bedenlerinin taşlaşmasına ve demire dönüşmesi.

Canlı dokusu milyonlarca yıl boyunca korunamaz. Bu nedenle insanların geçmişte yaşamış canlıları görmeleri, ancak bunların fosilleşmesi ile mümkün olur. Canlılar öldükten sonra, vücutları toprağın altında taşlaşarak, fosiller halinde yıllarca korunabilir. Sözlüklerde "fosil" kelimesinin anlamı açıklanırken, "taşlaşmış canlı kalıntısı, taşıl" gibi ifadelerle, özellikle taşlaşmaya dikkat çekilmektedir.
Fosilleşen bedende, aynı zamanda demir elementi de bozulmadan saklanır. İnsanın sağlıklı yaşaması için günde ortalama 10-15 miligram demir tüketmesi gerekir. Günlük beslenme yoluyla alınan demirin fazlası karaciğerde depolanır. Ayrıca, kan plazmasında transferin proteini belirli miktarda demir taşır.

TEKNOLOJİ ve DOĞA

İnşaat ve mimaride genellikle yaygın ve düz yüzeyler tercih edilir. Oysa doğada bu tip yüzeylere daha çok eğrisel yerleşmiş lifler arasında rastlayabilirsiniz. Örneğin muz bitkisi böyle bir yapıya sahiptir. Mimarlar ve inşaat mühendisleri muzun bu formunu kullanarak 'jeodezik kubbe' olarak adlandırılan yapı tarzını geliştirmişlerdir. Jeodezik kubbe sayesinde, büyük mekanları az malzeme kullanarak kapamak mümkün olmuştur. Üstelik mekanın içi bol miktarda gün ışığı alabilmekte ve sistem çok çabuk bir şekilde monte edilebilmektedir. Bu nedenle bu yapı daha çok sera ve fuar alanı inşasında kullanılmaktadır.

Işınlıların Kubbe Mimarisine Örnek Olan Yaratılışları

Suda yaşayan organizmalar olan ışınlılar ve diatomlar eşsiz birer mimari yapı kataloğu niteliğindedirler. Birçok mimar, projelerini bu canlılardan esinlenerek hazırlamaktadır. 1976'da Kanada'nın Montréal şehrinde kurulan EXPO 76 fuarındaki ABD pavyonu bu yapılara bir örnektir. Pavyonun kubbesi tasarlanırken ışınlılardan esinlenilmiştir.

Deniz altındaki 100 milyon yıllık üstün teknoloji

Denizaltılarda bulunan dalış tankları suyla dolunca gemi sudan daha ağır hale gelir ve dibe dalar. Eğer tanktaki su, basınçlı hava ile boşaltılırsa denizaltı tekrar su yüzüne çıkar. Nautilus da hareket ederken aynı yöntemi kullanır. Nautilusun vücudunda 19 cm. çapında, salyangoz kabuğu biçiminde spiral bir organ vardır. Bu organda birbiriyle bağlantılı 28 tane "dalış hücresi" bulunur. Ancak bu, suyun boşaltılması için yeterli değildir; takviye olarak basınçlı havaya da ihtiyaç vardır. Peki ama Nautilus suyu boşaltmak için gerekli basınçlı havayı nereden bulur?
Nautilusun vücudunda biyokimyasal yolla özel bir gaz üretilir. Bu gaz, kan dolaşımı ile hücrelere aktarılır ve böylece hücrelerden suyun çıkması sağlanır. Bu sayede Nautilus avlanırken ya da düşmanlarından kaçmak istediğinde daha derine inebilir veya yüzeye çıkabilir.
Bir denizaltı sadece 400 m. dibe dalabilirken Nautilus için 450 m. derinliğe dalmak son derece kolaydır. Bu, pek çok canlı için oldukça tehlikeli bir derinliktir. Ancak buna rağmen Nautilus bu durumdan hiç etkilenmez, kabuğu basınçtan parçalanmaz ya da vücudunda herhangi bir zararlı etki görülmez.
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta daha vardır. Nautilus, yaratıldığı ilk günden beri bu sisteme sahiptir. Peki, 450 metre derinlikteki basınca dayanıklı bu özel kabuk yapısı!.. Nautilusun kendisi tasarlamış olabilir mi? Ya da vücudundaki suyu boşaltmak için basınçlı hava elde edebileceği bu özel gazı canlının kendisi bulmuş olabilir mi? Şüphesiz Nautilusun ne kendi kendine gaz üretecek bir kimyasal tepkimeyi bilmesi ne bu tepkimeyi gerçekleştirecek yapıyı kendi vücudunda kurması ne de suyun basıncından dolayı üzerinde oluşan tonlarca yüke dayanacak bir kabuk tasarımı yapması kesinlikle mümkün değildir.
Etrafımıza baktıgımız zaman daha ne kadar Doğa harikaları görebiliriz.


ERDIL

Saygılarımla.

2 yorum:

birisinin yeri dedi ki...

Erdil Baba bence bu yazının sonu gerçekten de hak ettiği gibi bitseydi nasıl olurdu ?
Ne dersin?
Biliyorsun -doğa harikası- lafı aslında işin masal kısmı.
Harikayı yaratan doğa mıdır yoksa
doğayı yaratan mıdır ?
Hani bir arada 'tabiat ana' vardı ya,
onun gibi...
Bu üstün tasarım, herşeyi örneksiz ve kusursuz yaratan Allah'ın eseridir. Kuran'da Allah'ın Bedi (örnek edinmeksizin yaratan) sıfatı şöyle haber verilir:
"Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır" (Enam Suresi, 101)
Yoksa mimarlar ve mühendisler jeodezik kubbe örneğini nereden almışlar ?
Muz dan...
Muz bu kusursuz tasarımı nereden edinmiş ?
hadi size iyi günler...:)

ERDIL dedi ki...

Sevgili Baver Her seyin yaratacisinin Allah oldugunu hepimiz biliyoruz.Tabii icinde inanc olanlari kast ediyorum.Eger yazinin sonunu senin dedigin gibi bitirmis olsaydim.Ister Doga olarak adlandir istersen Tabiat ana bunlar kelimelerden ileri gitmiyecektir.
Söyle etrafina baktigin zaman insanligin yapmis oldugu her zarar isliyen bu harika düzene karsi yapilan her bozuklugun.Günahlar Dünyasi olarak yazmam gerekecekti.
Ne mutlu ki yazinin son kismini inanci olan kisilerin bu sekilde düsünüp önümüze sunulan bu nimetlere daha cok dikkat etmesini saglama amacini kast etmiyormu sence.Eger bize sunulan nimetleri tanir ve onlarin kiymetini bilirsek Her seyi yaratan Allah'i daha iyi anliyacagimiza inaniyorum.
Saglicakla .