Pazartesi, Mayıs 14, 2007

728 Sene olmus o ferman verile...


Bu günden sonra divanda, dergahda ve bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka bir dil kullanılmayacaktır
Karamanoğlu Mehmet Bey - 08.09.1279 )

Karamanoğullarının ikinci beyi Kerimüddin Karaman’ın oğludur.Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280'dir. Mehmet Bey askeri ve idari yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir. 13.yüzyıl ortalarında Selçuklular, edebi dil olarak Farsçayı, devlet dili olarak Arapçayı kullanırlardı.

Halk ise öz dili olan Türkçeyi kullanırdı. Mehmet Bey birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.

Üzerine gönderilen Selçuklu ve Moğol kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratarak Konya'ya girdi.burada yaşayan Selçuklu Türkleri Karamanoğulları ile birlik oldular. Kısa zamanda Konya vilayeti ve bazı çevre iller Karamanoğullarının hakimiyeti altına girdi. Daha sonra Selcuklu sultanı İzettin Keykavus'un oğlu Gıyaseddin Siyavuş'u başa geçiren Mehmet Bey'in kendisi de vezir oldu. İlk önceleri Moğol baskısına başarı ile karşı koymasına, bir çok kere galip gelmesine rağmen, daha sonraki çarpışmaların birinde iki kardeşi ile beraber şehit düşmüştür.

İdareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir.
Türkçemize son yıllarda Batı dillerinden, özellikle de İngilizceden, bir kelime akını olduğu gerçektir. Başlangıçta birkaç kelime ile sınırlı olan kelime girişi, zamanla Türkçemizi istila şekline dönüştü.
Kelimelerin bir bölümü teknolojiyle birlikte geldi. Yeni bulu¬nan ve yeni üretilen aletler, ülkemize gelirken adını da birlikte getiriyordu: air-conditioner, disket, faks, kamera, kompakt disk, monitör, printer, radyo, televizyon, tubeless, video, walkman… Dilimizin tabii gelişmesi içerisinde bu aletlerin çok az bir kısmına karşılık bulunabilmişti: buzdolabı, bilgisayar, derin dondurucu. Buna karşılık yabancı kaynaklı kelimelerin dilimize girişi her geçen gün biraz daha artıyordu. Yeni bulunan ve üretilen aletlerin adları girmekle kalmadı, bu aletlerin çeşitli özellikleri, parçaları, kullanıcıları ile ilgili kelimeler de dilimize girmeye başladı, hatta bu kelimelerden fiiller türetildi: air-conditoned araba, kaset, diskjokey (kısaltılmış şekli dj İngilizce söylendi dicey), videojokey (vj, vicey), fakslamak, hardware, software, zapping, zaplamak, zoomlamak...
Kısa bir süre içerisinde yabancı kaynaklı kelime kullanmak bir özenti halini aldı. Günlük hayatta, çarşıda, pazarda, radyoda, televizyonda, basında, okulda, sporda kısacası her yerde yabancı kaynaklı kelimeler artık bilinçsizce kullanılıyordu. Yabancı kaynaklı kelimelerin bir kısmının dilimizde karşılığı yoktu, bunlara karşılık aranmadan bu kelimeler olduğu gibi kullanılmağa başlandı: klip, promosyon, jakobenizm, kampus, karizma, efekt, ekstre, ergonomi, hit, talk şovcu...
Yabancı kaynaklı kelimelerin dilimize girişiyle birlikte bu kelimelere karşılık olan Türkçe kelimelerin kullanımı azalmağa başlamıştır. Bu durum zamanla Türkçe kökenli bir kelimenin unutulmasına yol açabilir. Kullanımdan düşen her Türkçe kelime, kültürümüzden bir parçayı koparıp götürmektedir. Çünkü kelimelerimiz deyimlerimizde, atasözlerimizde, manilerimizde, bilmecelerimizde, türkülerimizde, şarkılarımızda, şiirlerimizde, destanlarımızda yaşamaktadır. Bir kelimeyi kaybetme¬miz demek, bu kelimenin geçtiği bir deyimimizi, bir atasözümüzü, bir bilmecemizi kaybetmek demektir.
"Dilimize giren bir yabancı kaynaklı kelime bazen aralarında ayrıntı bulunan birkaç kelimeye karşılık kullanılmakta, böylece dilimiz fakirleşmektedir. Bir örnek vereyim; dilimize Fransızcadan giren efor (effort) kelimesi güç, gayret, çaba kelime¬le¬rinin yerine kullanılmağa başlandı. Bir kelimeye karşılık dilimizdeki üç kelimeyi feda ediyoruz. Oysa efor yerine kullanabileceğimiz üç ayrı kelimemiz var."
Her dile başka dillerden kelimeler geçtiğini biliyoruz. Bunun bir ölçüsü vardır, ancak daha vahimi, dilin söz diziminin yabancı dillerden etkilenmesi ve giderek bozulmasıdır. Bu durumu Türkçede isim tamlamalarının kullanılışında görmekteyiz. Türkçenin özelliği, tamlayan kelimenin daima tamlanan kelimeden önce gelmesidir. A Eczanesi yerine Eczane A, B Oteli yerine Otel B gibi kullanışlar Türkçenin yapısına aykırıdır. Yine bu tamlamalarda tamlanan kelimenin iyelik eki alması gereklidir. Buna rağmen dana kıyması yerine dana kıyma, halk ekmeği yerine halk ekmek şeklindeki tamlamalar da birer yanlış kullanıştır.
Yabancı kaynaklı kelimelerin imlâsında ve söyleyişinde birlik bulunmamakta¬dır. Kimileri simpozyum, transformeyşın, leyzır, maykro derken, kimileri de sempoz¬yum, transformasyon, lazer, mikro demektedir. Bu durum da dilde bir karmaşa meydana getirmektedir.

Yabancı dillerin etkisi Türkçe kelimelerin söyleyişini, seslerin çıkarılışını da bozmuştur. Geçenlerde bir özel radyodaki müzik programını dinliyordum. Programı sunan kişi Türkçe konuşuyordu, ama kelimeleri bir yabancı aksanıyla söylüyordu. Vurgu kaybolmuştu. Kelimelerdeki sesleri ağzında yuvarlayarak çıkarıyordu. Yıllar önce dilimize giren ve radyo şeklinde kullanılan kelimeyi reydyo, müzik kelimesini de müyzik diye söylüyordu. Bu söyleyiş garabetinden Türkçe kelimeler de nasibini alıyordu: değil kelimesi diyl, arayın kelimesi arayn, yarın kelimesi yırın gibi tuhaf şekillerde söyleniyordu.

Yabancı dillerdeki kelimeleri olduğu gibi çeviri yoluyla Türkçeye aktarmak ve kullanmak da bir başka anlam bozukluğu. Üzgünüm, korkarım, banyo almak, duş almak, çay almak, yemeğe almak, artı (ayrıca, ilave olarak, üstelik anlamlarında), bekleme yapmak gibi kelimeler Türkçe olsa da kullanılış yerleri ve şekilleri Türkçe¬nin mantığına aykırı olduğu için birer anlatım bozukluğudur. Güle güle - Allaha ısmarladık yerine, baybay, çaav, çüüs, görüşürüz gibi kelimeler de birer Türkçe ifade değildir. Üstelik dilimizdeki görüşürüz şeklindeki bir ifade tehdit, göz dağı bildirmektedir.
İş bunlarla da kalmadı. Ünlemle¬ri¬miz değişti. Artık hayret verici bir durum karşı¬sında vaouv diye sesleni¬liyor. Kelimelerimizden bazıları da İngilizce kelimelere benzetilerek söylenilir oldu; herıld (her hâlde).
Yüksek öğrenim yapan kuşaklarımız bile dilimizin ve edebiyatımızın klâsikleri sayılan eserleri okumadan, Türkçemizi doğru ve güzel kullanma yeteneğini kazanmadan günlerini geçirmektedir. Okumayan kişinin düşünmesi, dilini geliştirmesi, hele yazması mümkün değildir.
Türk milleti diline sahip çıktıktan sonra, karamsar olmak gereksizdir. Bu sebeple, Türkçemizin geleceği konusunda hiçbir endişe taşımıyorum. Türkçemizi aydınlık günler beklemektedir.
Saygılarla.

Hiç yorum yok: