Kitaplar vardır hayatımızın bir parçası sayılan; onlarla daha çocukluğumuzda tanışırız.Okuruz,öğreniriz,hayatımız boyunca bizi takip eder.Zaman gelir bizler yaşlanırız onlarsa hiç yaşlanmazlar bir bakmışsınız gencecik bir genç kızın veya delikanlının elinde, gençleşir.
Onlar yalnız iki elimizin arasında kalmaz.Odamızın bir kösesinde rafların arasına sıra sıra dizilir.
Kimi zaman tozlanır,kimi zaman ise çok okunmakdan yıpranır.
O kitaplar bizleri yazı yazmaya tetikler bu işi becersekde beceremesekde.Zaman onlarıda şekillendirmişdir kendilerini teknelojinin eline onlarda bırakmışdır.Eskiden olduğu gibi emek nuru verilen ciltlenme safhalarını çoktan bırakmışlardır.
Her kitabın sahibi vardır.Onunla ilk tanışma ve ondan sonraki geçen zaman içersinde
onlarında öyküleri vardır.
Ne yazık ki anlatamazlar sadece anlattkları içinde yazılı öykülerdir.
Eskici pazarları vardır."Bedestan" orada onlara da yer ayrılmıştır.Kim bilir hangi sıcak bir odadan çıkıp buralara kadar gelmişlerdir.
Düşünmüşümdür ona kimse sahip çıkmamışmıdır.Ne şartlar onu buralara kadar getirmişdir.
Onlar hala yaşamaktadır.Meraklı eller o sararmış sayfaları birer birer yoklar.Ya bir sahip bulur gene sıcak bir yuvaya yol alır veya bir başka güne kalır beklemeleri.Şarap gibidir eskidikçe kıymetleri atar kuruş iken değerleri zamanla liralara döner.
Onların adı hayatımızın bir parçası kitaplardır.
Kimbilir onların dünyasında ne kahramanlar ne sevgililer vardır.Dramı kahkahayı taşırlar.Onlara ulaşabilmek için yapacağımız tek şey kapağını aralamakdır.
Onsuz bir hayat düşünmek bile karanlığın içinde siyah rengi tarif etmeğe benzer.
Saygılarla.
Şikayet mektubu; 50 yıl öncesi 18 milyonluk Türkiye'de 1 milyonluk gazeteler varken, bu günün 70 milyona ulaşmış nüfusa rağmen yarısını bile satamıyorlar. Norveç'de
1000 kişiye 588 okuyucu,Tayland'da 194,hatta Malezya'da 115 iken bizde sadece 47.
Eskici pazarında bir kitabı araladım o sayfadan bir bukle :
Sen gülce bilirsin,ne diyor dinle şu güller
Kulkul dediler hep şu kadehlerdeki müller
Gül,mül sana soy sop gibi dert anlatır amma
Bir bilmediğim dil konuşur gamlı gönüller !
"Kulkul-Şarap kadehe dökülürken çıkan ses /Mül-Şarap"
Onlar yalnız iki elimizin arasında kalmaz.Odamızın bir kösesinde rafların arasına sıra sıra dizilir.
Kimi zaman tozlanır,kimi zaman ise çok okunmakdan yıpranır.
O kitaplar bizleri yazı yazmaya tetikler bu işi becersekde beceremesekde.Zaman onlarıda şekillendirmişdir kendilerini teknelojinin eline onlarda bırakmışdır.Eskiden olduğu gibi emek nuru verilen ciltlenme safhalarını çoktan bırakmışlardır.
Her kitabın sahibi vardır.Onunla ilk tanışma ve ondan sonraki geçen zaman içersinde
onlarında öyküleri vardır.
Ne yazık ki anlatamazlar sadece anlattkları içinde yazılı öykülerdir.
Eskici pazarları vardır."Bedestan" orada onlara da yer ayrılmıştır.Kim bilir hangi sıcak bir odadan çıkıp buralara kadar gelmişlerdir.
Düşünmüşümdür ona kimse sahip çıkmamışmıdır.Ne şartlar onu buralara kadar getirmişdir.
Onlar hala yaşamaktadır.Meraklı eller o sararmış sayfaları birer birer yoklar.Ya bir sahip bulur gene sıcak bir yuvaya yol alır veya bir başka güne kalır beklemeleri.Şarap gibidir eskidikçe kıymetleri atar kuruş iken değerleri zamanla liralara döner.
Onların adı hayatımızın bir parçası kitaplardır.
Kimbilir onların dünyasında ne kahramanlar ne sevgililer vardır.Dramı kahkahayı taşırlar.Onlara ulaşabilmek için yapacağımız tek şey kapağını aralamakdır.
Onsuz bir hayat düşünmek bile karanlığın içinde siyah rengi tarif etmeğe benzer.
Saygılarla.
Şikayet mektubu; 50 yıl öncesi 18 milyonluk Türkiye'de 1 milyonluk gazeteler varken, bu günün 70 milyona ulaşmış nüfusa rağmen yarısını bile satamıyorlar. Norveç'de
1000 kişiye 588 okuyucu,Tayland'da 194,hatta Malezya'da 115 iken bizde sadece 47.
Eskici pazarında bir kitabı araladım o sayfadan bir bukle :
Sen gülce bilirsin,ne diyor dinle şu güller
Kulkul dediler hep şu kadehlerdeki müller
Gül,mül sana soy sop gibi dert anlatır amma
Bir bilmediğim dil konuşur gamlı gönüller !
"Kulkul-Şarap kadehe dökülürken çıkan ses /Mül-Şarap"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder