Güneş toprağı ısıtmaya çalışırken bende sanal bahçemde ki banka iliştim.Baharı tam olarak yaşamamıza rağmen üzerimizde ki kalın giyeceklerden vaz geçemedik.Arada esen soğuk rüzgar güneşe nisbet yapıyordu sanki.Tabiat uyanmış bahar çiçekleri her bir yanımızı sarmıştı değişen bir şey yoktu.Bahar yine kendine haz güzelliklerini sermiş, bizler de bir sene daha yaşlanmış bir şekilde onun kolları arasında kayboluyorduk.
Sanki hiç yazılıp çizilen İklim değişiklikleri ile karşı karşıya değilmiş gibisine.
Her şey bir anda unutulup gidiyor yazılanlar söylenenler çengeli olmaksızın boşlukta askıda kalıyordu.
Kafamda düsünceler fırıl fırıl dönerken yüz ifadem devamlı olarak değiştiğini fark bile edemiyordum.
Bir ara elim de tatlı bir kaşıntı beni kendime getirdi.
Bu bir ufacık karınca idi.Ne arıyordu; bu rengarenk sanal bahçede gezinmesi gerekirken, uzun bir zahmet verip yaşlı bir adamın eline tırmanması; elimi göz hizama getirerek onu incelemeye başlamışdim ki ince bir sesle bana seslendi.
- Önünden ikidir geçiyorum dikkatimi celp etti. Neden hüzünlü dertli dertli bakıyorsun?
- Bak baharın en güzel günü önüne serilmişken.
Nereden bilirdi benim bu dertlerimi!
- Bende ona yanıyorum zaten ya bu günleri bir daha yaşıyamazsak.
Güldü;
- onu şimdi mı söylüyorsun yıllardır bu güzel dünyayı inceliyorsunuz başından neler geçtiğini biraz olsun biliyorsunuz.Tecrübe sahibi oldunuz desem/demesem .
- Biz sizleri anlıyamıyoruz. Yapar yıkarsınız arkasından da böyle şikayet edersiniz.
- Keşke bundan ders çıkarıp öğrenebilseniz.Doğa da biz canlılar sizlere kendimizi feda etme pahasına örnek olmaya çalışıyoruz.O zamanda inat olsun diye gözlerinizi kapıyor uyuyorsunuz.Fakat bir konuda hakkınızı yememek lazım şikayet etmede birincisiniz.
- Abartma abartma pek de senin dediğin gibi değiliz.Şikayet etmiyenimiz çook.
- Zaten onlar sizlerin kafalarınızı karıştırmıyormu !.
-Bak sana bir sualım olacak? Yağmur damlaciğinin ne kadar bir büyüklükte olduğunu bilirmisin.
- Tabii... Senin kadar bir şey,
- Dediğin gibi olsun.Peki onun ne kadar yüksekten düstüğünü bilirmisin ?
- Sen nereye getiriyorsun lafı ?
- Hem diyorsun ki bir damlacık benim büyüklügüm de, hem diyorsun ki binlerce metre yükseklikten geliyor.
Hiç düsünmüyorsun ki bu damlaçıkların binlercesi bizlerin kafasına düstügü anı.Biz ne diyoruz bereket hayat diyip hiç şikayet etmeden seviniyoruz.
Ya sizler bu günde yağmur yağıyor diye şikayet etmiyormusunuz.Hem de kafanıza gelen damlaçıklar benim kadar olduğu halde.Ya bunlar senin büyüklügünde olsaydı !..
Daha da bir şeyler söyleniyordu ama elimden aşağı yoluna koyulunca o ince ses kayboldu gitti.
Nereden çıktı bu karınca acaba bir yerde haklımıydı.Doğayı kirletenler biz olduğumuzu bildiği halde neden yüzümüze vurmuyordu da bana yaşamın ne kadar güzel olduğunu söylüyordu.
Gitti benim güzelim Pazar günü ne günlere kaldık insanları bir kenara atıp arılara karıncalara daldık.
Saygılarla.
Sanki hiç yazılıp çizilen İklim değişiklikleri ile karşı karşıya değilmiş gibisine.
Her şey bir anda unutulup gidiyor yazılanlar söylenenler çengeli olmaksızın boşlukta askıda kalıyordu.
Kafamda düsünceler fırıl fırıl dönerken yüz ifadem devamlı olarak değiştiğini fark bile edemiyordum.
Bir ara elim de tatlı bir kaşıntı beni kendime getirdi.
Bu bir ufacık karınca idi.Ne arıyordu; bu rengarenk sanal bahçede gezinmesi gerekirken, uzun bir zahmet verip yaşlı bir adamın eline tırmanması; elimi göz hizama getirerek onu incelemeye başlamışdim ki ince bir sesle bana seslendi.
- Önünden ikidir geçiyorum dikkatimi celp etti. Neden hüzünlü dertli dertli bakıyorsun?
- Bak baharın en güzel günü önüne serilmişken.
Nereden bilirdi benim bu dertlerimi!
- Bende ona yanıyorum zaten ya bu günleri bir daha yaşıyamazsak.
Güldü;
- onu şimdi mı söylüyorsun yıllardır bu güzel dünyayı inceliyorsunuz başından neler geçtiğini biraz olsun biliyorsunuz.Tecrübe sahibi oldunuz desem/demesem .
- Biz sizleri anlıyamıyoruz. Yapar yıkarsınız arkasından da böyle şikayet edersiniz.
- Keşke bundan ders çıkarıp öğrenebilseniz.Doğa da biz canlılar sizlere kendimizi feda etme pahasına örnek olmaya çalışıyoruz.O zamanda inat olsun diye gözlerinizi kapıyor uyuyorsunuz.Fakat bir konuda hakkınızı yememek lazım şikayet etmede birincisiniz.
- Abartma abartma pek de senin dediğin gibi değiliz.Şikayet etmiyenimiz çook.
- Zaten onlar sizlerin kafalarınızı karıştırmıyormu !.
-Bak sana bir sualım olacak? Yağmur damlaciğinin ne kadar bir büyüklükte olduğunu bilirmisin.
- Tabii... Senin kadar bir şey,
- Dediğin gibi olsun.Peki onun ne kadar yüksekten düstüğünü bilirmisin ?
- Sen nereye getiriyorsun lafı ?
- Hem diyorsun ki bir damlacık benim büyüklügüm de, hem diyorsun ki binlerce metre yükseklikten geliyor.
Hiç düsünmüyorsun ki bu damlaçıkların binlercesi bizlerin kafasına düstügü anı.Biz ne diyoruz bereket hayat diyip hiç şikayet etmeden seviniyoruz.
Ya sizler bu günde yağmur yağıyor diye şikayet etmiyormusunuz.Hem de kafanıza gelen damlaçıklar benim kadar olduğu halde.Ya bunlar senin büyüklügünde olsaydı !..
Daha da bir şeyler söyleniyordu ama elimden aşağı yoluna koyulunca o ince ses kayboldu gitti.
Nereden çıktı bu karınca acaba bir yerde haklımıydı.Doğayı kirletenler biz olduğumuzu bildiği halde neden yüzümüze vurmuyordu da bana yaşamın ne kadar güzel olduğunu söylüyordu.
Gitti benim güzelim Pazar günü ne günlere kaldık insanları bir kenara atıp arılara karıncalara daldık.
Saygılarla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder