Pazar, Nisan 15, 2007

PAZAR'IN SOHBETI.

SAHTE MASKE

Pazarın Sohbetinde gecen seneki yazımı bügün tekrarlamak ihtiyacını duydum.
Dün Ankara'da 100 binler yürüdü.Ellerde bayraklar yer taş kırmızı beyaz oldu.Orada olamıyanlar vatanın hangi köşesin de olurlarsa olsunlar pencerelerine,balkonlarına astılar bayraklarını. Içlerinden geçirdiklerini.Söylemek istediklerini bu şekilde anlattılar.Bu sessiz verilen bir mesajmıydı.Demokrasinin vermiş olduğu haklardan bir tanesinimi kullanılmışdı.Verilen bu mesaj yerine ulaşmışmıydı.Onu zaman gösterecek.
Zaman bize çok şeyler anlatmışdır.Ben de zaman tüneline girerek arşivlerden.Eski kuşağın bildiği,bir makaleyi buldum.Aynen buraya kopyalıyorum.

Yurdumuzda iktidara geçmenin en kolay ve en verimli yolunu din sömürücülüğünde bulan birtakım politikacılar, halk arasında diledikleri gibi çalışıp masum ve cahil vatandaşları avlayabilmek için durmaksızın insan haklarından söz ederler. İkinci Dünya Savaşı henüz sona ermek üzere iken, San Francisco'da, elli küsur milletin delegeleri huzurunda ilan edilen, bir müddet sonra da Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na üye devletler tarafından resmen kabul olunan ''İnsan Hakları ve Temel Hürriyetler Evrensel Beyannamesi'' nin altında bizim de imzamız vardır. Bu beyannamenin 18. ve 19. maddeleri din, vicdan ve fikir hürriyetleriyle ilgilidir. İşte yurdumuzdaki din sömürücüleri bu maddelere dayanarak kendilerine siyasi faaliyet hakkının tanınmasını istemekte, bu hak tanınmadıkça Türkiye'de hürriyet var denemeyeceğini iddia etmektedirler. Atatürk devrimlerine karşı gelmenin bir suç olamayacağını söylemeleri, laikliğin tarifi üzerinde ısrarla durmaları bundan ötürüdür.

Atatürk devrimleri, yurdumuzda ortaçağ inançlarına sıkı sıkıya bağlı eski toplum nizamını yıkmış, onun yerine aklın hâkimiyetine dayanan, batıl itikatlardan uzak, ileri ve müspet bir hayatın temelini kurmuştur. Bu, şüphesiz serbest seçimlerle veya referandum usulüyle yapılmış bir devrim olmamıştır. Türk milleti, içeriye ve dışarıya karşı yürüttüğü amansız bir savaş sonunda yüz binlerce evladının kanı pahasına şerefini ve bağımsızlığını kurtarmış, iç ve dış düşmanlarını yok ettikten sonra da Batı uygarlık sistemine uygun bir toplum nizamına yönelmiştir. Din, vicdan ve fikir hürriyeti gibi serbest seçim müessesesi de bu uygarlığın eseridir.

Bizdeki din sömürücüleri, yurdumuzda kökleştirmeye çalıştığımız bu müesseseleri kendi çıkarlarına göre yorumlamakta, bunu bir politika taktiği olarak kullanmaktadırlar. Örneğin, İnsan Hakları Beyannamesi'nin 4. maddesi, ''Hiç kimse kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekli ile yasaktır'' dediği halde, bunlar, dört karı almanın propagandasına engel olanları vicdan hürriyetine karşı gelmekle suçlandırmaktadırlar. İlk önce,köy köy dolaşıp diledikleri gibi halkı zehirleyecekler, sonra da serbest seçimlere girecekler. Kazanırlarsa, ''Millet böyle istiyor'' diyerek ortaçağın şeriat düzenini yeniden yürürlüğe koyacaklar. Artık gelsin halif ...
Nadir Nadi'nin güncelliğini yitirmeyen 14 Şubat 1954 tarihli başyazısı.
Kaynak Cumhuriyet Gazetesi.
Ben o zamanlar 7 yaşında imişim.İlk okul birinci sınıf.Şimdi ise yaşlı emekli aradan seneler akmış geçmiş.
Yorum sizlerin. Sene 2007...
Saygılarla.

Hiç yorum yok: