Çarşamba, Mayıs 16, 2007

Suçluyu bulduk !...


Sn.Savaş Ay eğitim üzerine devamlı olarak bizlere ismini dahi duymadığımız.Hayal bile edemiyeceğimiz köşeler
den sesleniyor.Kimi zaman olamaz böyle şeyler diyoruz.Zaman geliyor el ele verip eğitime katkı da bulunabilmek için okyonusun içinde bir damla olmaya çalışıyoruz.
Bir yazısında diyor ki:
"Göçer çocukları yaşam boyu okul, öğretmen yüzü göremiyor. Okumak için tutturanlar tepki görüyor"

Sonra tarif ediyor yöreye nasil ulaşılacağını:
"Pasinler'i geçip Sarıkamış'a ilerlerken renkli çadırlar ilişiyor gözümüze. Onlar Abdal'larmış meğer. Adana, Osmaniye, Kahramanmaraş esas yerleriymiş ama, mevsime göre göçer, seyyar satıcılık, pazarcılık, bohçacılık yaparlarmış."
Ve diyor ki." Bu Abdal kabilesinin büyükleri hiç okula gitmemiş küçükken. Şimdi de mektep yüzü görmeme, okulla, öğretmenle, alfabeyle tanışmama sırası çocuklardaymış."
O an aklıma geçenlerde seyrettiğim.Sirk ailesi geliyor.Kalabalık bir aile.Anne, baba, çeşitli yaşlarda çocuklar.
Onlarda göcebe; ailece Sirkin bir parçası.Çadırlarını kasabanın gösterdiği yere kurup. Imece çalışma, her birinin görevi var.Aktristi de kendileri,işçisi,organizatörü de.Orada ki ikamet tarihi zaman zaman 4 ila 6 hafta bilemediniz 2 ay.Sonra,tekrar başka bir kasabaya doğru yolculuk.
Çocuklar ise her gün, akşamları verecekleri gösteriye, günde en az bir kaç saat çalışıyorlar.
Burada sirkin nasıl çalıştığını anlatmak değildi maksadım.
Sirkin kasabaya geldiği an, anne çocukları toplayıp o kasabanın okuluna kayıt yapması.Ellerin de bir evvelki okuldan verilmiş belge ile yapılan müracaat.Dedim ya çocuklar bu yeni okullarında da en fazla 2 ay belki de 2 hafta kalacaklar.Sonra tıpkı Göçerler gibi nafakalarını çıkarmak için bir başka kasabaya veya yöreye gidecekler.
Göcerlerde ki kızların çoğu aslında çok istiyormuş okumayı. Ama büyükler korkutuyormuş onları. "Okula gidene öğretmen dayak atar, ceza verir" diyorlarmış. Yolda kaçırılacaklarını, organ mafyasına yem olacaklarını bile düşünen var. Yine de cesur davranıp, okumak için 'tutturanlar', ailelerinden tepki görüyormuş. "Bizim 1 ayımız şuradaysa 3 ayımız öbür yerde. Siz nerede, nasıl okuyacaksınız?" diyormuş ebeveynleri.
Internetin sayfalarını karıştırırken önümüze aynı ülkeden eğitim ile bir haber çıkıyor orada da :
"9 Balkan ülkesinin yanında 4 misafir ülkeden 54 öğrencinin katıldığı yarışmalarda Türk milli takımını Samanyolu Koleji'nden Cafer Tayyar Yıldırım, Süreyya Emre Kurt ve Melih Üçer isimli öğrenciler temsil etti. Türkiye'yi geçen yıl yapılan yarışmalarda da temsil eden öğrenciler, bu yıl ilk katıldıkları yarışmada yeni bir başarıya imza attı.

Balkan Matematik Olimpiyatı'ndan Cafer Yıldırım altın, Süreyya Kurt gümüş, Melih Üçer ise bronz madalya ile yurda döndü. Aynı öğrenciler Vietnam'da yapılacak olan 48. Uluslararası Matematik Olimpiyatı'nda da Türkiye'yi temsil etmeye hak kazandı. Öğrenciler elde ettikleri bu sonucu, TÜBİTAK'taki öğretim üyeleri ile hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan kendilerini yetiştiren öğretmenlerine ve ailelerine borçlu olduklarını ifade etti."

Bazen karşılaştığımız her olay da bir suçlu arıyor yorumlarımızın sonunda tek kelime ile noktalıyoruz.
Eğitim...
Verilemiyen bir şeyi nasıl suçlıyabiliyoruz onu anlıyamıyorum.
Saygılarla.

Hiç yorum yok: