Cumartesi, Kasım 08, 2008

BİR ÇOCUĞUN HEYECANI...


1937 yılının o güneşli Mayıs günü,"İstiklal İlkokulu" öğrencileri olarak sepetlerimizde kuru köfteler,katı pişmiş yumurtalar,börekler,güle oynaya Söğütözü'ne piknik yapmaya gitmiştik ki, Okul Müdürümüz Esat Bey, başımızdaki öğretmenlerden Hadiye Hanım ve diğerlerini etrafına toplıyarak heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmaya başladı.Biz öğrenciler de bağırıp çağırmayı bırakmış,kulak kesilmiştik:
- Gazi Paşa az ötemizde! Ne yapacağız şimdi ?
- O'nu rahatsız etmiyelim! Gidelim!
- Nereye gideceğiz? Başka bir yer varmı civarda piknik yapacak? Hem şimdi aniden toparlanıp gidersek ve bizleri de gördüyse ayıp olmaz mı Paşa Hazretlerine? Sonunda, Okul müdürünün başkanlığında kadınlı erkekli bir "öğretmenler heyeti"nin Paşa'nın yanına gitmesi ve " Okulumuzun saygılarını sunması" karalaştırılmış.
Bizler, az ötemizde olup bitenleri heyecanla izliyoruz:
Atatürk hasır bir koltukta oturmaktadır.Önünde kücük uzun bir sehpa. sehpanın üzerinde de bir kahve fincanı vardır. İki adım kadar arkasında göğsü sirmalı ve başı açık bir genç subay dimdik durmaktadır.Önünde oturdukları kücük kulübenin kapısında da sivil giysiler içinde bi başka genç adam.
Bizim Okul heyeti yanına yaklaşınca Atatürk elindeki gazeteyi bırakarak onlara döndü.Müdürümüzün önce bir şeyler söylediğini sonra Paşa'nın elini sıktığını gördük.Diğer öğretmenler de sıra ile ve eğilip bükülmeden onu izlediler.Bir şeyler konuşuyorlar ama duyamıyoruz. Esat Bey'in birden topuklarını vurup başıyla selam verdiğini ve bize doğru yürümeye başladığını gördük. Diğer öğretmenler ise Paşa'nın yanında kalmışlardı.O'nunla
bir şeyler konuşuyorlardı.
Müdürümüz yanımıza gelince sevincini saklamaya çalışan ciddi bir yüzle:
- Çocuklar, dedi Atatürk sizleri yanına çağrıyor.
- Yaşasıııın !..
- Gürültü yok! Şimdi beni dinleyin.Önce ikişerli sıra olunacak ve dağılmadan, uygun adımla benim arkamdan Gazi'nın yanına gidilecek. Arada birkaç metrelik bir boşluk bırakılacak şekilde
Gazi'nin karşısında yarım daire olacaksınız. O birşey sorarsa çavap vereceksiniz. Tamam mı?
- Tamam efendim.
Dediklerini yapıyoruz - ama, Gazi'nin yanına gidinceye kadar! Orada işler bir anda çığrından çıkıyor.Müdür, öğretmen filan dinlemeden etrafinı öyle bir alıyoruz ki göğsü sirmalı subay müdahale etmek zorunda kalıyor:
- Biraz geri çekilin çocuklar.
Atatürk ise bu durumdan şikayetçi görünmüyor.
- Bırak çocuk! Bildikleri gibi yapsınlar!
Eh, izin büyük yerden çıkacak da biz duracağız!??! İçimizden, beyaz tafta kurdeleli bir kız çocuğu kucağına bile çıkıyor.Birimizin saçınımı okşadı?Haydi, bütün kafalar hamle yapıyor.
Neredeyse oturduğu sandelyeden aşağı düşüreceğiz koskaca Atatürk'ü :
- Paşam biz sizi böyle bilmezdik....
- Nasıl bilirdiniz ?
- Kocaman bilirdik... Gökler kadar büyük bilirdik.
Atatürk gülüyor.
- Çocuklar benim size ikram edecek bir şeyim yok.Burada yanlız kahve bulunur onu da zaten çocuklar içmez.
- O halde biz size bir şeyler ikram edelim Paşam....
- .............
Öğretmenler biraz ötedeki piknik yerimize koşturuyor ve biraz sonra küçük tabaklar içinde kuru köfteler,börekler, katı pişmiş yumurtalarla dönüyorlar.
Atatürk büyük bir alçak gönüllülükle alıyor bunlardan.
Bir yandan da:
- Piknik yapmayı ben de çok severim çocuklar diyor.Bir fırsat bulursam birlikte gidelim pikniğe...
- Gidelim Paşa'm.... Ne zaman?
Atatürk gülüyor.Resimler çektiriyoruz birlikte ve birden Müdürümüzün kalın sesi duyuluyor.
- Muhteren Gazi'miz! bizleri yanınıza kabul etmekle yücelttiniz.İçlerimizi kıvanç ve gururla doldurdunuz. Şimdi izin verirseniz sizi daha fazla rahatsız etmiyelim.
Atatürk başıyla "nasıl isterseniz" gibi bir işaret yaptıktan sonra ayağa kalkıyor.Bizleri ciddiye alan bir sesle:
- İstiklal İlkokulu'nun mutlu çocukları, diyor.Sizleri tanımak beni çok sevindirdi.Şimdi bana söz verin: Çok çalışacaksınız.İyi başarılı yurttaşlar olacaksınız. Söz mü ?
- Söz.
- Aferin !Haydi şimdi gidip bol bol oynayın ve eğlenin.

Onu son defa yakından gördügünü söylüyordu dost" Bir Ankara Ailesinin Öyküsü" diye kitabında da bu anıya yer vermişdi."O.Karaveli".
Saygılarla.

Hiç yorum yok: