Cumartesi, Haziran 02, 2007

Kullandığımız suyu ne kadar tanıyoruz. I.

Bahçem de çocuklar için hazırladığım görsel filimle başlasak ne dersiniz ?

Su yeryüzünde hem sıvı, hem katı, hem de gaz olmak üzere her üç formda bulunan tek öğedir.
İnsan hiçbir şey yemeden haftalarca yaşayabilirken, su içmeden en fazla 1 hafta yaşayabilir. (Su içmeden en uzun yaşam süresi 17 gün olarak rapor edilmiştir)
İnsan vücudunun yüzde 66’sı, insan beyninin yüzde 75’i sudur.
Tavuğun yüzde 75’i, portakalın yüzde 80’i, karpuzun yüzde 95’i sudur.
Su yeryüzünün sıcaklığını düzenler.
İnsan vücudunun sıcaklığını düzenleyen yine sudur.
Yeni bir arabanın üretimi için 150 ton suya ihtiyaç vardır.
1 ton çelik üretmek için 240 ton, 1 fiçi bira elde etmek için 5600 litre su kullanılmaktadır.
1 kutu meyve ya da sebze konservesi elde etmek için 35 litre su kullanılmaktadır.
Birde devamlı olarak ; yer altı suları veya kaynak suları diye bahs edilir.Peki kısaca bu nedir :
Yeryüzüne inen yağmur, kar suları vs. topraktan süzülerek yerin 20-30 metre altına kadar iner. Ta ki geçirgen olmayan tabakaya (örneğin kaya) rastlayana kadar...
Sular burada birikir ve kendilerine bir yol bularak tekrar yeryüzüne çikar. Yeryüzüne çıkarken tekrar yağmur, kar suları gibi kaynaklardan beslenirler. Bu şekilde yeryüzüne çıkan sular kaynak suyu adı altında sınıflandırılıyor.Yer altı suyu ise geçirgen bir tabaka bulup yer üstüne çıkamayan ve yeraltı havzasında biriken sudur.
İnsan ve canlı yaşamı için hayati öneme sahip olan su kullanılabilir olması için tehlikeli kimyasallardan ve bakterilerden temizlenmiş olması gereklidir. Ayrıca derelerden ırmaklardan ve göllerden alınarak yerleşim yerlerindeki insanların kullanımına sunulan su belirli standartlara uymak zorundadır. Aksi durumda kullanılması tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Günümüzde teknolojinin gelişmesi, nüfus artışı gibi etkenlerden dolayı su kaynakları olan dereler, göller ve yeraltı suları aşırı kirlenme ile yüz yüze kalmaktadır. Yerleşim yerlerinin (şehir, kasaba, vs.) ve fabrikaların atık suları derelere veya göllere bağlanmaktadır.

Atık sulardaki kimyasal maddeler ve organik bileşikler suda çözünmüş olan oksijenin miktarının azalmasına sebep olur. Bu da suda yaşayan bitki ve hayvanların ölüm oranlarını artırmaktadır. Bu tür sular daha koyu renge ve pis kokuya sahiptirler. Hatta bazı göller veya derelerde aşırı kirlenme sonucu canlı yaşamı sona ermiş ve içerisinde atıklardan meydana gelen adacıklar oluşmuştur. Çiftçiler tarafından daha verimli ürün elde edebilmek için kullanılan gübreler, yağmur gibi etkenlerle yeraltı ve yerüstü sularına karışmaktadır.Yüksek oranda nitrat (NO-3) ve fosfat (PO4-3) içeren gübreler suya karıştığında suda yosunların daha fazla üremesini sağlar bu da yosunların diğer canlılardan daha fazla oksijen kullanmasına sebep olur ve diğer canlıları tehdit eder. Bu tür sularda pis kokulu ve kötü tatlı olurlar.
Benzer olarak deterjanlar ve tarım ilaçları da su kaynaklarını önemli ölçüde kirletmekte olup canlı hayatını tehdit etmektedir. Ancak, bu kullanılan maddeler bakteriler tarafından parçalanabilir hâle getirilebilirse, kirlenme oranı azaltılabilir. Radyoaktif atıklarda gün geçtikçe tehlike oluşturmaktadır. Bu atıklar belirli şartlarda saklanmaktadır. Fakat, bazı durumlarda kaza ile veya bilinçsiz bir uygulama ile tabiata ve yer altı sularına karışmaktadır. Radyoaktif atıklar tarafından yayılan radyasyon ise canlılarda kanser ve mutasyonlara sebep olmaktadır. Fabrikalar genellikle dere veya göl kenarlarına kurulurlar çünkü soğutma ve diğer işlemler için suya ihtiyaç vardır. Soğutma amaçlı kullanılan dere veya göl suyu kimyasal olarak kirlenmeden tekrar göle veya dereye döner. Fakat, bu su biraz ısınmış olur. Meselâ, yaz aylarında fabrikaya yakın suların sıcaklığı 25°C civarındadır. Sudaki sıcaklık artışının iki kötü sonucu vardır. Birincisi, ısınan su içerisinde, çözülen oksijen miktarı azalır. İkinci sonuç ise, sıcaklık artışı ile sudaki maddelerin çürüme ve bozunma hızları artar. Bunun sonucu olarak çürüme de sudaki oksijeni tükettiği için, sudaki oksijen miktarı daha fazla azalır. Suda çözünen oksijen miktarının azalması su altı hayatını tehdit eder. Doğal dengeyi bozan ve su kaynaklarını kirleten etkenleri ortadan kaldırmak için son yıllarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Yerleşim yerlerinin atık suları arıtma istasyonlarından geçirildikten sonra tabii su kaynaklarına verilmekte, fabrikalara filtre ve arıtma tesisleri konmakta, tabiata zarar vermeyecek yeni ürünler elde edilmektedir. Bütün bunların yanında insanlar çevreyi koruma adına bilinçlendirilmektedir. Çünkü, insanlar artık şunun farkına varmıştır. Dünya bir tanedir ve onu koruyacak yine insanlardır.
Birinci bölümde bazı kaynaklardan topladığım bilgileri sizlerle paylaştim ikinci bölümde ise sizlerin katkılarına ihtiyacım olacak.
Birey olarak ne yapabiliriz o suyun içinde saf bir damla nasıl olabiliriz.
Gelin bunu kendi bloğlarınızda birer yazı ile paylasın.Ancak bu bilgi zinciri bizleri temiz bir saf suya ulaştırabilir.
Saygılarla.
Kaynak: Kimya 1, Sürat yayınları, Altın seri, Necdet Çelik, Ali Rıza Erdem, Ayhan Nazlı, Varol Gürler, Hulusi Patlı, Hasan Karabürk, 1997, İstanbul,Turkuaz yayinlari.

Hiç yorum yok: